MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 4. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 04/06/2015NUMARASI : 2014/315-2015/242Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:-K A R A R-Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı N. G.'den alacaklı olduğunu ve hakkında takip başlattığını, alacağı karşılayacak mal varlığı bulunmadığını takip sırasında dava konusu taşınmazı kızı davalı A.'ye devrettiğini, onun tarafından da T. Ö.'e devredildiğini ancak bu işlemler sırasında borçlunun taşınmazı kullanmaya devam ettiğini, 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmiş olması nedeni ile tasarrufun iptali davasını açamayacaklarını, muvazaaya dayalı tapu iptali davası için dördüncü kişinin kötü niyetli olması gerektiğinden, taşınmazı haksız olarak elinden çıkaran A.'den takip konusu alacak miktarı kadar tazminatın tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili, haksız fiil sorumluluğu için BK'nun 72.maddesindeki 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini ve haksız açılan davanın reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, davanın İİK'nun 277.maddesine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davası olduğunu, iptali istenilen tasarrufun 11.04.2008 tarihinde yapıldığı davanın ise 18.06.2014 tarihinde açıldığı İİK'nun 284.maddesindeki 5 yıllık sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.1-Dava, Borçlar Kanunu'nun 19.maddesinde düzenlenen dava konusu işlemin danışıklı (muvazaalı) yapıldığı iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.Olayların hukuksal açıdan değerlendirilmesi ve nitelendirilmesi hakime aittir. Bir uyuşmazlıkta maddi olayın taraflarca yanlış nitelendirilmesi kendilerini ve hakimi bağlamaz hakim tarafların ileri sürdükleri maddi olay ve netice talepleri ile bağlı olup onların hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir.Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre davanın niteliği itibarıyla TBK 19.maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası olduğu anlaşılmaktadır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK'nin 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılırken, muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK’nin 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.Davanın TBK'nin 19.maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davanın tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmesi ve delillerin bu doğrultuda değerlendirilmesi isabetli görülmemiştir.Bu tür davalarda dava, borçlunun aleyhine sonuçlanması halinde hukuki menfaati zedeleneceğinden borçlu davaya dahil edilerek taraf teşkili sağlanmalıdır. Öte yandan, dava konusu taşınmaz borçlu tarafından borcun doğumundan sonra 11.04.2008 tarihinde davalının kızı Al.'ye devredilmiş o da 13.12.2013 tarihinde dava dışı T. Ö.'e devretmiştir. Anılan şahıs aynı taşınmazda borçlunun kullanımını temin etmek amacı ile 31.12.2013 tarihinde borçlu yararına intifa hakkı tesis etmiştir . Mahkemece, T. Ö.'in de davaya dahili sağlanarak ve taraf delilleri toplanıp, borçlunun kızı olan davalı A. ve ondan devir alan ve borçlu yararına intifa hakkı tesis eden dördüncü kişi konumundaki Türkan'ın iyiniyetli olup olmadıkları değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davanın nitelendirmesinde hata yapılıp yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 10.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.