Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 11139 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 13823 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki, ölümlü trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davalı ... ve ... vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü: -K A R A R-Davacılar vekili, davalıların işleteni, sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu aracın, davacıların eşi/babası olan Abdullah'a çarpmasıyla ölümlü kaza meydana geldiğini, davalı sürücünün kazada asli kusurlu olduğunu, davacıların kaza nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradıklarını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacı eş Sevim için 5.000,00 TL. maddi ve 5.000,00 TL. manevi tazminatın, diğer davacılardan her biri için 2.500,00 TL. maddi ve 2.500,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; 09.09.2013 tarihli dilekçesiyle, davaya belirsiz alacak davası olarak devam ettiklerini belirterek, davacı eş Sevim için hesaplanan 24.309,00 TL. maddi tazminatın harcını tamamladıklarını bildirmiştir.Davalı ... şirketi vekili, davacıların talep ettiği manevi tazminatın poliçe teminatı kapsamında olmadığını, davadan önce temerrüde düşürülmediklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.Davalı ... ve ... vekili, kazada ölenin asli kusurlu olduğunu, ölenin emekli olup başka geliri olmadığından maddi tazminat talebinin yersiz olduğunu, talep edilen manevi tazminatların fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, kararda yazılı gerekçelerle ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacılar ...'ın destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin sübut bulmaması nedeniyle reddine, davacı ... için 23.877,75 TL. destekten yoksun kalma tazminatı ve 431,15 TL. cenaze masrafı olmak üzere toplam 24.309,00 TL. maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tashiline, davalı sigortacı için fazin dava tarihinden, diğer davalılar için kaza tarihinden işletilmesine; davacı ...'in cenaze ve defin gideri talebinin kabulüyle 468,75 TL'nin kaza tarihinden işleyecek (sigorta için dava) yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline; davalı sigortacının manevi tazminattan sorumlu olmadığı gerekçesiyle bu davalı hakkındaki istemin husumetten reddine; davacı ... için 5.000,00 TL. ve diğer davacılar için 2.500,00'er TL. manevi tazminatın, kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı ... ve Salih'ten müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, özellikle maddi tazminata ilişkin hesaplamaları içeren bilirkişi raporundaki tespitlerin esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına, ayrıca manevi tazminatın takdirinde TBK'nun 56. maddesindeki (818 sayılı BK 47. md.) özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre; davalı ... ve ... vekilinin, aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.2-Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK'nun 49. md) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK'nun değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK'nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi bulunduğu belirtilmiştir. Buna karşılık 2918 sayılı KTK'nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi), fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi, BK'nun 60 ve 2918 sayılı KTK'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 sayılı Kanun'un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK'nun 5.6.2015 tarih 2014/17-2198 2015/1495 sayılı kararı). Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; kaza sonucu davacıların desteği hayatını kaybetmiştir. Davacı taraf, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlükte bulunduğu dönemde açtığı davada, fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek kısmi dava şeklinde davasını açmış; daha sonra alınan bilirkişi raporuyla saptanan miktara göre, davacı ... için talep edilen maddi tazminat miktarını artırmıştır. Her ne kadar davacı taraf, davacı ... için talep edilen maddi tazminata ilişkin artırımı yaptığı dilekçesinde, HUMK'nun yürürlükte olduğu dönemde açtıkları davalarını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri gereği belirsiz alacak davası olarak devam ettirdiklerini, dilekçelerinin artırım dilekçesi olduğunu ve ıslah dilekçesi olmadığını bildirmiş ise de; ifade olunduğu üzere, davanın HUMK döneminde açılan kısmi dava olması nedeniyle, davacı tarafın talep artırımını gerçekleştirdiği dilekçesinin ıslah dilekçesi olduğunun kabulü zorunludur.Davacı tarafın ıslah yoluyla, davacı ... için talep edilen maddi tazminat miktarını artırdığı tarih 09.09.2013 olup, davalı ... ve ... vekili tarafından, yasal sürede, ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı def'inin ileri sürüldüğü görülmektedir.Bu durumda mahkemece, ceza zamanaşımı süresinin somut olayda uygulanması gerekliliği ile davalı tarafın ıslaha karşı zamanaşımı def'ini ileri sürmesinin yerleşik Yargıtay uygulamaları ile mümkün kabul edilmiş olması, davalı ... ve ... vekili tarafından yasal sürede zamanaşımı def'inin ileri sürülmüş olması hususları gözetilerek; ıslah yoluyla artırılan maddi tazminat yönünden, olayda zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalılar ... ve ... vekilinin, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalılar ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar ... ve ...'a geri verilmesine 05/12/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.