Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 10539 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 13005 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi - K A R A R -Davacılar vekili, üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıklarını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla murisin desteğinden yoksun kalan davacı ... için 70.000.-TL., çocukları ...çin 10.000.-TL., ... İçin 10.000.-TL.,... için 10.000.-TL.olmak üzere toplam 100.000.-TL. Destekten yoksun kalma tazminatının murisin ölüm tarihi olan 07/06/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ... şirketi vekili, dava konusu kazada araç sürücüsü murisin vefat etmiş olması ve kendisinden başka ölen kimsenin bulunmaması nedeniyle ortada bir suç ve cezalandırılacak kimse bulunmadığını, KTK.'nun 109. Maddesinin 2.fıkrasındaki uzamış ceza zamanaşımının söz konusu olmayıp, ölen sürücünün desteğinden yoksun kalan hak sahipleri hakkında 109. Maddenin 1.fıkrasındaki 2 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini, suç ve suç unsuru bulunmayan olay nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, olayda uzamış zamanaşımı süresi bulunmadığını, kazanın üzerinden 2 yılı aşkın zaman geçtiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, kazanın murisin tam kusuru ile ve tek taraflı olarak meydana geldiği, ceza davasının açılmadığı, koğuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, somut olayda cezai gerektiren herhangi bir fiil bulunmadığından ceza zamanaşımın uygulanamayacağı, kaza tarihi ile dava tarihi arasında KTK 109/2 maddesinde düzenlenen 2 yıllık sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK'nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (..., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, ... 2006, s. 794). Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 60 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK'nın 109/I. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar" hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir" hükmüne yer verilmiştir. Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır. Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK'nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya Güvence Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK'nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK'nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325, HGK'nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198,2015/1495 ve HGK'nın 16.09.2015 gün, 2014/17-116, 2015/1771 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir). Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; kaza 28.05.2011 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu tek taraflı trafik kazası sonucunda araç sürücüsü olan davacıların kaza tarihindeki desteği .... vefat etmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, KTK'nın 109/II. maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için kamu davasının açılmış olması veya mahkumiyet kararı verilmiş bulunması aranmamakta olup cezayı gerektiren fiilin varlığı yeterlidir. Bir kişinin ölümüyle sonuçlanan sözkonusu trafik kazası da bu anlamda cezayı gerektiren bir fiil niteliğindedir ve sürücü davacı desteğinin vefat etmiş olması sonuca etkili değildir. Yasa koyucunun amacı ...Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır. KTK'nın 109. maddisinin 2. fıkrasındaki “cezayı gerektiren fiil” ifadesinin seçilmesi zamanaşımı yönünden yukarıda da açıklandığı gibi soruşturma veya kovuşturma yapılması koşullarının aranmadığı sonucunu doğurmaktadır. Buna göre eylem için(TCK 85/1) kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nın 68 maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin 15 yıl olduğu dikkate alındığında dava tarihi olan 20.09.2013 tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu hale göre zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip, tarafların delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 17.11.2016 gününde üye ...'ın karşı oyu ve oybirliğiyle karar verildi.