Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Yargıtay bozma ilamında özetle; "Eksik inceleme ile hüküm verilemeyeceği, taşınmazın davacı-davalı HA dayanağı tapu kaydının kapsamında kaldığı keşfen belirlendiğine göre uyuşmazlığın taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalıp kalmadığı yönünde olduğu, merciinden kıyı kenar çizgisinin tespiti ile ilgili evraklar ve haritası getirtilerek, işlemin HA'e tebliğ edilip edilmediğinin idareden sorulması, uzman bilirkişi kurulu eşliğinde keşif yapılarak kıyı kenar çizgisi ile ilgili haritanın uygulanması, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalıp kalmadığının belirlenmesi, kalmaması halinde tapu kaydının kapsamının yüzölçümü ile geçerli olduğu ve kapsam tayininde batıdaki yol ve kuzeydeki derenin esas alınması gerektiği, tapulu yerlerde zilyetliğin mülkiyetin koşulu olmadığının düşünülmesi" gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda; çekişmeli 592 ada 1 parselin 13.10.2005 tarihli fen bilirkişi raporunda kırmızı kalemle çizili 30.000 metrekarelik kısmına ilişkin davanın reddi ile bu kısmın tespit gibi tesciline, aynı raporda (B) ile gösterilen bakiye kısmın kadastro harici bırakılmasına karar verilmiş; hüküm davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak idarece belirlenen kıyı kenar çizgisinin kesinleşmediği, jeolog bilirkişi tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmazın davalıya ait 15.05.1965 tarih 33 nolu tapu kaydı kapsamında kaldığı ve mülkiyet hakkının korunması gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de değerlendirme dosya kapsamına uygun olmadığı gibi hükmüne uyulan bozma ilamına yanlış anlam verilerek hüküm kurulması da doğru değildir. Tarafların iddia ve savunmalarının içeriğine göre uyuşmazlık "kıyı kenar çizgisinin" saptanması ve tamamı kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmazı kapsayan, Hazine'nin temliki ile oluşan davalı tapu kaydına değer verilip verilmeyeceği yönündedir. Bilindiği gibi, 3621 sayılı Kıyı kanunu'nun "kıyı kenar çizgisini" belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9.maddelerinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında "kural olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirleme görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak 3621 sayılı Kıyı Kanununun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine işaret edilmiştir. İdare tarafından 3621 sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre kıyı kenar çizgisi haritasının düzenlendiği ancak yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği şekilde işlem görmediği böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazanmadığı anlaşılmaktadır. Somut olayda mahkeme; idarece belirlenen kıyı kenar çizgisinin davalıya tebliğ edilmemiş olması nedeniyle kesinleşmediğinden, kıyı kenar çizgisini tek kişiden oluşan jeolog bilirkişi ile belirlemiş ve çekişmeli taşınmazın tümü kıyı kenar çizgisi içinde kalmasına rağmen davalının tapu kaydına değer verilerek tapu kaydı miktarı olan 30.000 metrekarenin davalı adına tesciline, bakiye kısmın kadastro harici bırakılmasına karar verilmiştir. Kıyı kenar çizgisisinin belirlenmesinde, bağlayıcılık niteliği kazanmayan kıyı kenar çizgisi haritasıda değerlendirilmeli ve bilimsel verilerden yararlanılmalıdır. Üç jeologdan oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu aracılığıyla belirlenen çizgi harita mühendisi veya tapu fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılmalıdır. Taşınmazın tamamının veya bir bölümünün kıyı kenar çizgisinde kalmadığı belirlendiğinde hükmüne uyulan bozma ilamında belirtildiği gibi davalı dayanağı tapu kaydına kapsam tayini gerektiği düşünülmeli, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalması halinde ise tapu kaydına artık değer verilemeyeceğinden özel mülkiyete konu olamayacak taşınmazın kadastro dışı bırakılmasına karar verilmelidir. Mahkemece bu hususlar üzerinde durulmadan, bozmaya yanlış anlam yüklenerek karar verilmesi doğru bulunmadığından temyiz itirazlarının bu nedenlerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 15.2.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.