Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 5766 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 8932 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : GEBZE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/06/2011NUMARASI : 2008/103-2011/499Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Davacı Belediye vekili; davalı Hazinenin kayden maliki olduğu A.. Mahallesi (Akse) 1558 parsel sayılı taşınmazın 775 sayılı Yasa ve 2981 sayılı Yasa hükümleri uyarınca bedelsiz olarak belediyeye intikal ettiğini ileri sürerek; mülkiyet tespiti istemiyle Hakem Sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesine dava açmış; anılan Mahkemenin Hakem sıfatıyla verdiği davanın kabulüne ilişkin karar, davalı Hazinenin itirazı üzerine, “19.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4916 sayılı Yasa'nın 24. maddesi ile 3533 sayılı Yasa'nın 4. maddesi hükmü değiştirilerek, taşınmazın aynı ile ilgili ihtilafların genel mahkemelerde çözüme kavuşturulacağının hükme bağlandığı” gerekçesiyle ortadan kaldırılarak, görevsizlik kararı verilmiş ve davalı Hazinenin süresinde başvurusu üzerine genel Mahkeme olarak Asliye Hukuk Mahkemesi’nin eldeki esasına kaydedilmiştir. Bu aşamadan sonra; davacı Belediye vekili, çekişmeli taşınmazın yargılama sırasında şuyulandırma işlemine tabi tutularak çok sayıda imar parseli oluşturulduğunu belirterek; 1558 sayılı parselin imar uygulamasına tabi tutulması suretiyle oluşan parsellerden, 5201 ada 2 ve 5234 ada 11 sayılı parseller dışındaki imar parselleri bakımından tapu iptal ve davacı Belediye adına tescil talebinde bulunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda “davacının 5201 ada 2 ve 5234 ada 11 sayılı parsellere ilişkin talebinin reddine, diğer imar parselleri bakımından davacının isteminin kabulü ile toplam 215 adet imar parselinin 775 sayılı Yasa'nın mülga 3. maddesi gereğince davacı Gebze Belediyesine intikal ettiğinin tespitine” karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, 775 ve 2981 sayılı Yasalara dayalı olarak mülkiyet tespiti istemiyle Hakem sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açılmış, bilahare yasal değişiklik nedeniyle verilen görevsizlik kararı üzerine eldeki esasa kaydedilmiş, davacı Belediye vekili 22.03.2011 tarihli dilekçesiyle tapu iptal ve tescil talebinde bulunmuştur. Hemen belirtilmelidir ki; anılan dilekçe, ıslah dilekçesi niteliğindedir. Bilindiği üzere ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usûl işlemini tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) 83 ve takip eden maddeleri (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usul Kanunu'nun 176. maddesi ve devamı) ile özellikle 04.02.1948 tarih, 10-3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, dava açıldıktan sonra sebebinde, konusunda, delillerde ve diğer hususlarda usule ilişkin işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkündür. Kaldı ki, HUMK'nın 185. maddesinin 2.bendi de (6100 sayılı 141/2. bendi) davacının karşı tarafın rızası olmaksızın ıslah yoluyla davasının mahiyetini tebdil edebileceğini kabul etmiştir. Islah, tahkikat sona erinceye kadar sözlü ya da yazılı olarak yapılabilir. Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir. (Prof. Dr. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuk, C.I.II.B, 5, İstanbul 1992 s.534). İslah, 6100 sayılı HMK'nın 176.-182. maddelerinde, davanın tamamen ıslahı ise 180. maddesinde düzenlenmiştir. Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde ıslah dilekçesi ve içeriği irdelendiğinde; davacı Belediye vekilinin 22.03.2011 tarihli dilekçesiyle yasal düzenlemelere uygun olarak ıslah talebini ve içeriğini açıkladığı görülmektedir. Diğer taraftan, iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. Bu tür bir davada, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. maddesi uyarınca dava değerinin çekişmeli taşınmazların toplam değeri olacağı ve belirlenen bu değer üzerinden Harçlar Kanunu'nun 26, 27, 28, 30 ve 32. maddelerinin öngördüğü şekilde işlemlerin yerine getirileceği ve gerekli olan harcın alınacağı tartışmasızdır. Öte yandan, Harçlar Kanunu, harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re'sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Kanun'un 32. maddesinde ise yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmış 30./madde hükmünde de "muhakeme sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o celse için muhakemeye devam olunur; takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. 6100 sayılı Yasanın 150. maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır" düzenlemesine yer verilmiştir. Yani, nispi harç alınmaksızın davanın ikamesi ve yürütülmesi yasal olarak olanaklı değildir. Hal böyle olunca; 22.03.2011 tarihli dilekçenin, ıslah dilekçesi olduğu gözetilerek, öncelikle dava değeri belirlenerek nispi peşin harcın alınması ve bu gereklilik yerine getirildiği takdirde diğer ıslah koşullarının yerine getirilmesi, ondan sonra davaya devam edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması gerekirken, anılan hususlar dikkate alınmaksızın yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle, hükmün BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davacıya iadesine, 09.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.