MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TESCİLTaraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Davacı ..., .... Mahallesi çalışma alanında bulunan ve 1951 yılında yapılan kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmazın bir bölümü hakkında imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tescil istemiyle dava açmıştır. Yargılama sırasında; Hazine vekili davanın reddi ile çekişmeli taşınmazın Hazine adına tescilini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine, fen bilirkişisi tarafından düzenlenen 19.12.2013 havale tarihli rapor ve eki haritasında (A) harfi ile gösterilen 31.703,95 metrekare, (B) harfi ile gösterilen 31.049,09 metrekare, (C) harfi ile gösterilen 3.531,51 metrekare, (D) harfi ile gösterilen 15.040,84 metrekare ve (E) harfi ile gösterilen 37.134,29 metrekare yüzölçümündeki toplam 118.459,68 metrekare yüzölçümündeki alanın davalı Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, TMK'nın 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve 17. maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkindir. Dava konusu taşınmaz bölümü, 1951 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında ziraate gayri salih arazi niteliği ile tespit harici bırakılan yerlerdendir. Mahkemece, dava konusu taşınmazların davacı ve asli müdahilin babalarından kaldışı, terekeye dahil taşınmazda 3. kişiye karşı hak talebi ile tek başına dava açılamayacağı ve davacının dava konusu taşınmazda tek başına zilyet olduğunu ispat edemediği gerekçe gösterilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama karar için yeterli bulunmamaktadır. Davacı ..., kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz içerisinde yaklaşık 40-50 dönüm miktarındaki kısmın zilyetliğinde bulunduğu iddiası ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği hukuki nedenine dayanarak tescil isteğinde bulunmuştur. Yargılama sırasında davacının kardeşi ..., dava konusu taşınmazın 1974 yılından itibaren kendi zilyetliğinde bulunduğu iddiası ile davaya katılmıştır. Kural olarak; TMK'nın 640/2 ve 702/2. maddelerine göre; Medeni Kanun'un yürürlük gününden sonra ölenlerin terekesi elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabidir. Mirasçılar terekeye elbirliği ile sahip olurlar ve bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Murisin terekesi üzerinde mirasçıların TMK'nın 701 ve 702. maddelerine göre belirlenmiş payları olmayıp, her birinin payı taşınmazın tamamı üzerinde söz konusudur. TMK'nın 702. maddesi uyarınca tasarrufi işlemlerde oybirliği aranır. Dava da bir tasarrufi işlem olduğundan tüm mirasçıların birlikte üçüncü kişi durumunda bulunan davalılara karşı dava açmaları zorunludur. Dinlenen yerel bilirkişi Asım Yıldırım dava konusu taşınmazın davacı ve müdahilin babasına ait olduğunu, yaklaşık 50 yıl önce öldüğünü, taşınmazları davacı ve müdahile bıraktığını, yerel bilirkişi ... dava konusu taşınmaz bölümlerinin davacı ve müdahilin babasına ait iken davacıya kaldığını, davacı tanığı ... dava konusu taşınmazı davacı ve müdahilin kullandığını, öncesinde ise babalarının kullanımında olduğunu, davacı tanığı ... dava konusu taşınmazların davacı ve müdahilin kullanımında iken 1980'li yıllarda ayrıldıklarını, bu tarihten sonra davacının kullandığını, öncesinde ise babalarının kullandığını beyan etmiştir. Bu beyanlar karşısında davacıya taşınmaz bölümlerinin ne şekilde (taksim, bağış, satış vs.) kendisine intikal ettiği açıklatılmamış ve çekişmeli taşınmaz bölümlerinin davacıya babasından ne şekilde intikal ettiği, satış, bağış ya da murisin ölümünden sonra mirasçılar arasında yapılan paylaşım sonucunda davacıya kalıp kalmadığı net olarak ortaya konulmamıştır. Diğer taraftan taşınmazın niteliğinin belirlenmesinde esaslı unsur olan hava fotoğraflarından da yöntemince yararlanılmamış, yalnızca dava tarihine göre zilyetlik süresinin belirlenmesinde yetersiz kalan 1991 tarihli hava fotoğrafı üzerinde inceleme yapılmış, 1991 yılından önce hava fotoğrafı bulunup bulunmadığı üzerinde durulmamıştır. Eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulamaz. Hal böyle olunca, öncelikle, taşınmaz bölümlerinin ne şekilde (taksim, bağış, satış vs.) kendisine intikal ettiği davacıya açıklattırıldıktan sonra el birliği mülkiyetine tabi terekeye dahil taşınmazlarla ilgili olarak bir mirasçının tek başına adına tescil isteminde bulunamayacağı göz önüne alınarak davacının aktif dava ehliyetinin olup olmadığı üzerinde durulmalı; dava ehliyeti bulunduğu sonucuna varılması halinde öncelikle çekişmeli taşınmaz bölümlerinin dava tarihinden en az 15-20-25 yıl öncesine ait üç ayrı evreye ilişkin stereoskopik hava fotoğrafları Harita Genel Komutanlığından getirtilerek dosya arasına konulmalı, ardından taşınmaz başında ziraat, fen bilirkişileri ile jeodezi ve fotogrametri mühendislerinden oluşturulacak heyet huzuruyla yeniden keşif yapılmalı, keşif sırasında dinlenilecek yansız yerel bilirkişiler ve taraf tanıklarından taşınmazın öncesinin ne olduğu, taşınmaz üzerinde zilyetliğin bulunup bulunmadığı, varsa hangi tarihte ve ne zaman başladığı, zilyetliğin sürdürülüş biçimi, kimden kime ve nasıl intikal ettiği etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, hava fotoğraflarının fotogrametri ve jeodezi uzmanı olan bilirkişi tarafından stereoskop aleti ile incelenmesi suretiyle hava fotoğraflarının çekildiği tarihlere göre dava konusu taşınmaz bölümlerinin kültür arazisi niteliğinde bulunup bulunmadığı, ziraate gayri salih olarak tescil harici bırakıldığından imar-ihyasının tamamlanıp tamamlanmadığı, tamamlanmış ise taşınmazın hangi tarihte tarım arazisi haline gelmiş olduğu konusunda; ziraat bilirkişisinden taşınmazın niteliği konusunda ayrıntılı rapor alınmalı; imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten dava tarihine kadar yirmi yıllık kazanma süresinin dolup dolmadığı belirlenmeli, 1991 yılından öncesine ait hava fotoğrafı bulunamaması halinde bu tarihten önceki zilyetliğin ispatı bakımından mahalli bilirkişi, tanık beyanları ve ziraat bilirkişi beyanları dikkate alınmalı, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edene iadesine, 09.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.