Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4875 - Karar Yıl 2009 / Esas No : 2145 - Esas Yıl 2009





Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü: Kadastro sırasında 230 parsel sayılı 469125 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz pay tapu kayıtları, intikal, pay satışları ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalılar Hatip ve paydaşları adına tespit edilmiştir. İtirazı Kadastro Komisyonunda reddedilen davacı Hazine, tapu kaydı miktar fazlasının Hazine'ye ait olduğunu ileri sürerek; davacı O.Zeki mirasçıları ve arkadaşları tapu kaydına dayanarak dava açmışlardır. Mahkemece davalar birleştirilerek yapılan yargılama sonunda çekişmeli parsellerin tutanağının 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 3. ve Kadastro Bilirkişileri Hakkındaki Yönetmeliğin 7. maddesinde belirtilen esaslara uygun olmadığından, tutanakların hukuken yok hükmünde olduğunun tespitine ve dosyanın gereğinin ifası için Kadastro Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davacılardan Hazine temsilcisi ve davalı Ahmet tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece tapulama çalışmaları sırasında bilirkişi olarak dinlenilen Davut ile davanın tarafı olan Mehmet ve Ahmet arasında 1. derecede kan hısımlığı bulunduğu ve bu durumun 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 3. veKadastro Bilirkişileri Hakkındaki Yönetmeliğin 7. maddesinde belirtilen esaslara uygun olmadığı gerekçesiyle tutanakların hukuken yok hükmünde olduğunun tespitine karar verilmiş ise de; yapılan değerlendirme hukuka aykırıdır. İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nun 29.03.1996 tarih 1993/6 E, 1996/2 sayılı Kararında da açıklandığı üzere Kadastro Kanunu, niteliği itibariyle tasfiye kanunu olup, genel hükümlerden farklı ve bu hükümlere aykırı bazı hükümleri de içermektedir. Bu nedenle yorum yaparken, Kadastro Kanunu'nun niteliği, amaç ve işlevinin gözönünde tutulması gerekir. Bu ilke ışığında her ne kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 3. maddesinin 7. fıkrası hükmüne göre kadastro çalışmaları için seçilen bilirkişiler kadastro ekibinin çalışması sırasında; kendisine, eşine, usul ve füruuna, kardeşine, kardeşinin çocuklarına ve eşinin usul ve füruuna ait tespitler ile bunların hak iddia ettiği tespitlerde ve ayrıca hak iddia edenlerden biri ile kendisi veya usul ve füruu arasında davası bulunanlara ait tespitlerde bilirkişi olarak dinlenemezler ise de, bu hüküm usul hukukunu ilgilendiren bir düzenleme olup, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 27/5. maddesi hükmü gereğince de hakim, usul ve şekle ilişkin eksiklikler sebebiyle tutanakları Kadastro Müdürlüğüne iade edemez. Eğer tespit sırasında bilirkişi olarak dinlenilmemesi gereken bir kişi dinlenilmiş ve daha sonra taşınmaz hakkında dava açılması üzerine dosya mahkeme önüne gelmiş ise, bu eksiklik sebebiyle tutanaklar Kadastro Müdürlüğüne iade edilemez. Zira dinlenilmesi yasak olan bilirkişilerin dinlenilmiş olması maddi hukuku değil, usul hukukunu ilgilendiren bir eksikliktir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 27/5. maddesindeki düzenleme emredici nitelikte olup, hakime takdir hakkı bırakmamaktadır. İtirazlı parsellere ilişkin olarak uyuşmazlığı çözmek ve sicil oluşturmakla yükümlü olan kadastro hakiminin uyuşmazlığı esastan çözümlemesi gerekirken, mahkemece çekişmeli parsel tutanakları hukuken yok hükmünde kabul edilerek dosyanın gereğinin ifası için Kadastro Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiş olması isabetsiz olup, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 02.07.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.