MAHKEMESİ : KÜÇÜKÇEKMECE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 23/05/2013NUMARASI : 2010/169-2013/243Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:Yargıtay bozma ilamında özetle; "çekişme konusu 3230 sayılı kadastral parselde davacı 1/16 pay, davalılardan Hazine 15/16 pay sahibi iken Bakırköy Belediye Encümeninin 15.7.1987 gün 2835 sayılı Kararına istinaden 2981 Sayılı Yasa hükümleri gereğince yapılan uygulama uyarınca sanki Hazine 3230 sayılı kadastral parselin müstakil malikiymiş gibi değerlendirilerek davacının paydaşlığı hiç nazara alınmaksızın uygulama yapıldığı, bu uygulama sonucu oluşan imar parsellerinin Hazine adına tescil edildiği, sonrada davalı belediyeye devredilerek (340 ada 1 sayılı imar parseli hariç) kişilere tahsis edildiği ve satışlar yapıldığı; anılan uygulamada davacının tamamen gözardı edildiği kendisine ait 1/16 payına karşılık herhangi bir yer veya pay verilmediğinin, kayden ve belgelerle sabit olduğu; 2981/3290 sayılı yasanın 10/b ve 10/c maddesi hükümlerinin kamu yararı amaçlı oldukları, ancak gerek usul bakımından ve gerekse esas bakımından farklı düzenlemeler içermekle beraber buna bağlı olarak farklı sonuçlar doğurdukları; oysa, dosyaya celbedilen özellikle şuyulandırmaya ilişkin belgelerden davacının paydaşı olduğu 3230 sayılı parselin şuyalandırılmasının Belediye Encümeninin aldığı karara dayandığı ve şuyulandırma cetvellerinin bulunduğu, uygulama ile ilgili olarak bir kadastro tutanağı düzenlenmediği, buna karşın şuyulandırma cetvellerinde 10/b uygulamasının yapıldığının yazılı olduğu görülmekte olup; düzenlenen belge ile içerdiği bilginin uyumlu olmadığı; öyleyse yasanın hangi hükmü gereğince uygulama yapıldığı duraksamaya yer bırakmadan belirlenmeksizin neticeye gidilmiş olmasının doğru olmadığı; diğer taraftan şuyulandırma 10/c maddesine istinaden gerçekleştirilmişse, dayanağının idari karar olacağı; bu durumda ise, şuyulandırma sonucu oluşan sicilin illetini teşkil eden idari karar idari yargı yerinde iptal edilmedikçe eldeki davanın dinlenmesine olanak bulunmadığı; oysa, bu ilkenin de araştırma ve değerlendirmeye bağlı olarak mahkemece gözetilmemiş olmasının isabetsiz olduğu" hususlarına değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda "dava konusu taşınmazın şuyulandırma işleminin dayanağı olan belediye encümen kararının idarenin işlemi olması itibari ile uyuşmazlığın çözümü idari yargı yerine ait olduğundan, dava dilekçesinin yargı yoluna ilişkin görevsizlik nedeni ile usulden reddine" şeklinde karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda yapılan araştırma ve inceleme neticesinde “şuyulandırma sonucu sicilin illetini teşkil eden idari kararın idari yargı yerinde iptal edilmesi gerektiği ve yargı yolu olarak idari yargı yerinin görevli bulunduğu” gerekçesiyle “dava dilekçesinin yargı yoluna ilişkin görevsizlik nedeniyle usulden reddine” karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki; tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır. Öte yandan; tapu iptal ve tescil taleplerinin tapu sicillerine yönelik olduğu ve bu isteklerin de Adli yargıyı ilgilendirdiği açıktır. Dava dilekçesinde; tapu iptali ve tescil, mümkün olmadığı takdirde tazminat istenmiş olup; idari işlemin iptali yönünde talep bulunmamaktadır. O halde, dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davanın yolsuz tescil nedenine dayandığı, sicile yönelik olduğu ve mülkiyet hakkından kaynaklandığı açık olup, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği tartışmasızdır. Bu durumda eldeki tapu iptali ve tescil davasının Adli yargıda görülmesi ve çözüme kavuşturulması gerekir. Kaldı ki, hükmüne uyulan bozma ilamında, “şuyulandırma işleminin 2981 sayılı 10/c maddesine istinaden gerçekleştirilmişse, dayanağının idari karar olacağı ve bu durumda, şuyulandırma sonucu oluşan sicilin illetini teşkil eden idari karar idari yargı yerinde iptal edilmedikçe eldeki davanın dinlenmesine olanak bulunmadığı” vurgulanmış olup, yargı yolu yönünden bozma kararı verilmemiştir. Anılan vurgulamanın da, bu yönde yorumlanamayacağı tartışmasızdır. Hal böyle olunca; iddia ve savunma doğrultusunda toplanan ve toplanacak olan deliller çerçevesinde işin esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davacı iadesine, 18.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.