Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3909 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 2830 - Esas Yıl 2010





Yargıtay bozma ilamında özetle; ““3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 27. maddesi uyarınca kadastro hakiminin genel mahkemelerden gelen dava dosyaları ile kadastro tutanağını birleştirip aynı Kanunun 11. maddesi hükmü uyarınca askı ilanı yaptırmak ve ilan süresi bittikten sonra duruşmaya başlamak zorunda olduğu" belirtilmiş, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazları incelenmemiştir. Mahkemece Yargıtay bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine, çekişmeli taşınmaz 531300 pay kabul edilerek 46679 payın davalı H... A..., 103408 payın H... A..., 248558 payın Ş... K... 40562 payın S.... A..., 13207 payın Ş... K..., 31312 payın H... Y... adına tesciline, bilirkişi rapor ve krokisinde (F) ve (M) harfleri ile gösterilen 100.89 metrekare ve (E) ve (N) harfleri ile gösterilen 374.86 metrekarelik bölümün yol olarak bırakılmasına karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, davalılar yararına 3402 sayılı Yasa’nın 17. maddesinde yazılı koşulların oluştuğu kabul edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; verilen karar dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmazın 2613 sayılı Yasa uyarınca yapılan kadastro tespiti sırasında eski bir arazi olmayıp, son zamanlara kadar çalılık olarak sahipsiz bulunduğu, 10 yıl kadar önce H... K... tarafından imar ve ihya edilmeye başlandığı ve halen etrafındaki çalılık zaman zaman imar ve ihya edilmek suretiyle taşınmaza dahil edildiği belirtilerek, tarla ve ahşap ev niteliğiyle Hazine adına tespit edilmiş; tespite H... K... tarafından itiraz edilmiştir. İtirazın reddi kararı üzerine adı geçen şahıs tarafından açılan dava nedeniyle malik hanesi açık bırakılmıştır. Tespit tutanağına göre tespit günü itibarıyla taşınmaz, Zonguldak Merkez 19 Mayıs mahallesi, Belediye sınırları içerisinde kalmaktadır. Medeni Kanun'un yürürlüğünden sonra imar ve ihyaya değinen açık bir hüküm, 1934 tarih ve 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 6. maddesinde ““taşlık ve pırnallık olup imar için masraf ve emek sarf edilerek meydana getirilmiş tarla ile bağ ve meyvelik haline konulmuş toprakların miktarı ne olursa olsun imar edene parasız terk ve namlarına tescil olunacağı”” şeklinde yer almış; aynı yıllarda yürürlüğe giren 2613 sayılı Yasa'nın 22/G maddesinde de benzeri bir hükme yer verilmiştir. Tapu Kanunu'nun 6. maddesinin Belediye hudutlarındaki araziler için uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin olarak 24.1.1945 tarih, 38/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında imar ve ihyanın Belediye sınırlarında kalan sahipsiz arazileri kapsamayacağı belirtilmiştir. Tapu Kanunu'nun 6. maddesi 1945 yılında yürürlüğe giren 4753 sayılı Kanun'un 64. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış; yürürlük tarihi 27.3.1950 olan 5618 sayılı Kanun ile de 2613 sayılı Kanun'un 22/G maddesi işlemez hale getirilmiştir. Her ne kadar 4753 sayılı Kanunun geçici maddesini değiştiren 5618 sayılı Kanun, Belediye sınırları içindeki sahipsiz arazilerin imar ve ihyası hususunda süregelen tartışmaları yeniden gündeme getirmiş ise de; bu kanun da, 1757 sayılı kanunla 1973 yılında yürürlükten kaldırılmıştır. 766 sayılı Kanun uygulaması içerisinde kalan taşınmaz malların imar ve ihyasına değinen aynı Kanunun 37. maddesinin yürürlüğü de 1972 yılında 1617 sayılı Kanun ile sona erdirilmiştir. İhya konusu; son kez, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun bünyesine alınmış ve Belediye sınırlarındaki ihya durumu Kanunun 17/2. maddesinde il ilçe ve kasabaların imar planlarının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz denilmek suretiyle yeni bir düzenlemeye bağlanmıştır. Ancak, imar planı dışında kalan taşınmazların imar ve ihya ile kazanılması 3402 sayılı Kanu'nun 14. maddesindeki koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Şöyle ki; taşınmaz yönünden mülkiyetin kazanılmasına engel bir durum olmayacak ve imar ve ihyanın tamamlanmasından itibaren 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolması gerekecektir. Somut olayda taşınmazın çalılık niteliği ile devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden bulunduğu sabit olduğu gibi tespitin yapıldığı 1954 yılında da halen imar ve ihyanın tamamlanmadığı anlaşılmaktadır. Dosyaya belediyeden gönderilen yazılara göre dava konusu taşınmazın 04.06.1976 tarihinde nazım imar planı içerisine alındığı anlaşılmaktadır. Bu durumda imar planı içerisine alınma tarihine kadar imar ve ihyanın tamamlanarak 20 yıllık sürenin geçtiği ispatlanamamıştır. Hal böyle olunca tespit günü itibariyle Belediye sınırları içerisinde bulunan taşınmazın imar ve ihya ile iktisabı mümkün olmadığı gibi somut olayda, imar ve ihya ile iktisap koşullarının gerçekleştiği taşınmazın niteliği ve zilyetlik süresi itibariyle kanıtlanmadığına göre mahkemece, davanın kabulü ile taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olup, davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün BOZULMASINA, 28.05.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.