MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Kullanım kadastrosu sonucunda ...Mahallesi çalışma alanında bulunan 28226 ada 29 parsel sayılı 319.860,26 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, kadastro tutanağının beyanlar hanesine, 6831 sayılı Yasa'nın 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı ve (A17) ile gösterilen 2.066,02 metrekare yüzölçümündeki bölümün 1999 tarihinden itibaren ... kızı ...'ın fiili kullanımında bulunduğu şerhi yazılarak tarla vasfıyla Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. ...ın yasal temsilcisi olan davacı ..., beyanlar hanesinde kızının kimlik bilgilerinin yanlış yazıldığı iddiasına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ... tarafından temyiz edilmiştir.Mahkemece tapu kaydında düzeltim davalarının ancak tapu kayıt maliki tarafından açılabileceği gerekçesiyle karar verilmiş ise de varılan sonuç yasal düzenlemelere uygun düşmemektedir. Dava 5831 sayılı Yasa'nın 8. maddesi ile 3402 sayılı Yasa'ya eklenen Ek-4. maddesi kapsamında yapılan ve kesinleşen uygulama kadastrosuna itiraz niteliğindedir. 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 20.06.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2'nci maddesi ile 23.09.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 05.06.1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanunlarla değişik 2'nci maddesinin (B) bendi ve 3402 sayılı Yasa'nın Ek-4. maddesi ile bu madde gereğince dava konusu taşınmazın fiili kullanıcılarının belirlenmesine ilişkin olarak kadastro komisyonlarınca düzenlenen kullanım kadastro tutanakları kadastro işlemi niteliğindedir. Davacının talebi kullanım kadastrosu sonucu oluşan tapu kaydındaki zilyetlik şerhinde isim yanlışlığının düzeltilmesi istemine ilişkin olduğu anılan yasal düzenlemeler gözetildiğinde davacının dava açma hakkının bulunduğu ve mahkemenin yargılama yaparak uyuşmazlığı sona erdirmesinde bir engel bulunmadığı görülmektedir. Diğer yandan mahkemenin uyuşmazlığı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 382/2-ç-l maddesi kapsamında değerlendirmesi gerekmekle birlikte ancak gayrimenkule ilişkin olup Hazineye karşı ispat yükümlülüğü bulunan ve özen gösterilmediğinde hak sahibi değişikliği sonucunu doğurabilecek olan bu tür davalarda mahiyeti gereğince tahkikat yapılmadan karar verilmesi de mümkün bulunmamaktadır. Somut olayda mahkemece tahkikat da yapılmıştır. Zabıta marifetiyle yapılan araştırma, dosyadaki nüfus kaydı ve dinlenen tanık beyanları nazara alındığında davacı iddiasını ispatlamaktadır. Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın nitelendirilmesinde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, davacının temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edene iadesine, 28.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.