Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1859 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2943 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : KADASTROTaraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Kadastro sırasında .... Mahallesi çalışma alanında bulunan 101 ada 57 parsel sayılı 16.266,92 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz tapu kaydı nedeni ile paylı olarak davalılar ... ve müşterekleri adına tespit edilmiş, beyanlar hanesinde de üzerinde mevcut olan evlerin kimlere ait olduğu yazılmıştır. Davacı ... ve müşterekleri, ... ve ..., kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak taşınmazda kendilerinin de paylarının olduğunu ileri sürerek, kullandıkları yerlerin adlarına tescili istemi ile dava açmışlardır. Yargılama sırasında, ..., ... ve ... babaları ....’ın sağlığında dava konusu taşınmazdan arsa satın aldığını, bu nedenle taşınmazda kendilerinin de payı olduğunu belirterek adlarına tescil istemi ile davaya katılmışlardır. Mahkemece dava dosyaları birleştirilerek yapılan yargılama sonunda davaların kabulüne, 09.10.2014 havale tarihli bilirkişi rapor ve krokisinde davacıların kullandıkları bölümlerin ayrı ayrı adlarına tesciline, ifraz edilen bölümler dışında kalan bölümün ise payları oranında tespit malikleri ve mirasçıları adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davalılardan ..., ve ... ile davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, dava konusu taşınmazda her bir davacının gösterdiği bölüm yönünden 3402 Kadastro Kanunu'nun 13/B-b maddesindeki edinme koşullarının gerçekleştiği kabul edilmek sureti ile davaların kabulüne karar verilmiştir. Tapu kaydının mülkiyet belgesi olması nedeniyle taşınmazın tapu kaydı kapsamında kalması halinde kural olarak kayda değer verilir. Ancak, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 13/B-b maddesinde; zilyedin taşınmaz malı, kayıt malikinden veya mirasçılarından veya mümessillerinden tapu dışı bir yolla iktisap ettiğini onların beyanı veya herhangi bir belge ile veya bilirkişi veyahut tanık sözleriyle ispat etmesi ve ayrıca en az on yıl müddetle çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla zilyet bulunması halinde taşınmazın zilyet adına tespit ve tescil edileceği düzenlenmiştir. Dava konusu taşınmaz 21.09.1977 tarih ve 25 sıra numaralı tapu kaydına dayanılarak tapu kayıt malikleri ... ve ...,.... ve ... adlarına 1/5 paylarla tespit edilmiştir. Davacılar ve müdahiller dilekçelerinde dava konusu taşınmaz içerisinden yer satın aldıklarını ileri sürerek bu bölümlerin adlarına tescilini talep etmişlerdir. Mahkemece taşınmaz başında yapılan keşifte dinlenilen yerel bilirkişi ve tespit bilirkişisi davacılar .... ve ...'ın bayileri olan ....'ın tapu maliklerinden ... ve ...'dan arsa olarak yer satın aldığını, .....'ın aldığı yeri daha sonra parçalara ayırarak davacılara bağışladığını, davacı ...'ın dava konusu ettiği yeri ise davacının tapu malikleri ... ve ...'dan satın aldığını, davacı ...'ın dava konusu ettiği yeri davacının tapu maliklerinden ...'dan satın aldığını, bu satışların üzerinden 20-30 yıl süre geçtiğini belirtmişlerdir. Taşınmaza uygulanan tapu kaydının dava konusu taşınmaza aidiyeti konusunda taraflar arasında uyuşmazlık olmadığı gibi bu husus mahkemenin de kabulündedir. Ne var ki, taşınmaz tapuda paylı olarak davalılar adına kayıtlı olup, tapu maliklerinden ..., ... ve ... tarafından satılmış olduğu, diğer tapu maliklerince satış yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, tapu malikleri arasında paylaşma yapılmış olup olmadığı, davacıların zilyetliğinde olan yerlerin, satıcılarının payına düşen yerler olup olmadığının araştırılması gerekirken bu husus üzerinde durulmamış olması nedeniyle yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Dinlenen bilirkişi beyanlarına göre tapu dışı yolla davacılara taşınmaz satışı yapan kişilerin tapu maliklerinden ..., ... ve ... olup diğer tapu maliklerince yapılan bir satış bulunmamaktadır. Bu şekilde eksik inceleme ile karar verilemez. Hal böyle olunca doğru sonuca varılabilmesi için; mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen davada yararı bulunmayan şahıslar arasından seçilecek üç kişilik yerel bilirkişi kurulu, taraf tanıkları, tespit bilirkişilerinin tümü hazır olduğu halde taşınmazlar başında yeniden keşif yapılmalı, yerel bilirkişi, tanıklar ve tutanak bilirkişilerinden davaya konu edilen taşınmazın tapu kayıt malikleri arasında paylaşılıp paylaşılmadığı, paylaşıldı ise davacıların dava konusu ettikleri yerlerin satıcılar ...., ... ve ...'a isabet edip etmediği, taşınmazın ne zamandan beri kimler tarafından kullanıldığı hususlarında maddi olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınmalı, eğer tapu kayıt malikleri arasında paylaşım yoksa tüm tapu maliklerinin taşınmazın tamamında pay sahibi oldukları gözetilerek satış yapmayan tapu maliklerinin paylarının korunması gerektiği, ancak paylaşımın varlığı halinde davacıların dava konusu ettikleri yerlerin 3402 sayılı Kanun'un 13/B-b maddesinde öngörülen koşullarının gerçekleşmiş olması halinde müstakil olarak adlarına yazılabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Mahkemece bu yönlerin göz ardı edilmesi isabetsiz olduğu gibi, ...'ın dava konusu ettiği taşınmaz bölümünü 10.05.2006 tarihli senette tapu maliklerinden ...'dan satın aldığını ve o tarihten beri de kullandığı sabit ise de, tapu dışı satın alma tarihinden kadastro tespitinin yapıldığı tarihe kadar 13/B-b maddesinde öngörülen 10 yıllık zilyetlik süresi dolmadığı halde Mahkemece, bu davacı yönünden de 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 13/B-b maddesi koşullarının gerçekleştiği kabul edilmek sureti ile davanın kabulüne karar verilmesi de isabetsiz olup, davalılar ..., .... ve ..., davalı ... vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 25.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.