Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü: Kadastro sırasında 108 ada 65, 110 ada 206, 111 ada 11 parsel sayılı 1183.57, 2767.90 ve 4758.04 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlardan kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle, 108 ada 65, 111 ada 11 sayılı parseller Durdu ve Hatice, 110 ada 206 sayılı parsel Mustafa evlatları Mustafa ve Hüseyin adına tespit edilmiştir. Davacı Hasan ve Durdu, yasal süresi içinde miras taksim sözleşmesine ve davalı Hatice'nin payını satın aldıkları iddiasına dayanarak dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine; çekişme konusu 111 ada 11, 110 ada 206, 108 ada 65 sayılı parsellerin tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, taşınmazların miras bırakan Hacı'dan kaldığı, mirasçıları arasında usulüne uygun olarak paylaşıldığı, kadastro tespitlerinin bu paylaşmaya uygun olarak yapıldığı, davacıların dayandığı 27.10.1999 tarihli senedin geçersiz olduğu kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmazlar kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalılar adına tespit edilmiştir. Davacı taraf taşınmazların miras bırakanları Hacı'dan intikal edip mirasçıları arasında paylaşıldığını öne sürmüş ve mirasçı Hatice'nin pay satışına dair 27.10.1979 tarihli satış senedine dayanmıştır. Tarafların ortak miras bırakanı 10.11.1990 tarihinde ölen Hacı'dan kaldığı anlaşılan taşınmazların tüm mirasçılarının katılımı ile usulüne uygun olarak paylaşılıp paylaşılmadığı, paylaşıfmışsa hangi taşınmazın kime düştüğü, paylaşmanın sonradan bozulup bozulmadığı tam olarak anlaşılamamaktadır. Zira mirasçılarca imzalanan paylaşmaya ilişkin sözleşme de taşınmazların mevkileri belirtilerek, "4 hisse kızlara", "3 hisse oğlanlara, 4 hisse kızlara" şeklinde verildiği, ancak taşınmazların taksim sözleşmesine uygun kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafın dayandığı ve çekişmeli taşınmazlara uyduğu tespit edilen 27.10.1999 tarihli satış senedinde Hacı mirasçısı davalı Hatice'nin muristen intikal eden taşınmazlarda kî paylarını, kardeşleri diğer mirasçılardan Mustafa ve davacı Hasan'a sattığı, zilyetliğini devir ve teslim ettiğini beyan ederek senedi imzalamış olduğu görülmektedir. Satıcının imzasını İhtiva etmesi nedeniyle senet şeklen geçerli olup, ayrıca onay gerekmemektedir. Ancak, davalı Hatice okuma yazma bilmediğini iddia etmiş olmasına rağmen bu yönde araştırma yapılmamıştır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesi gereğince Hatice'nin okuma yazma bilmemesi halinde atılan imza, el ile yapılmış bir işaret olarak kabul edilerek imzanın tanıklar ve ihtiyar heyeti tarafından onaylanması gerekecektir. Tapuda kayıtlı olmayan dava konusu taşınmazlar menkul mal niteliğinde olup, mahkemece satış senedi geçersiz olsa bile zilyetliğin devri ile mülkiyetin geçeceği ve satış hususunun her türlü delil ile ispat edilebileceği düşünülmemiştir. Doğru sonuca varılabilmesi için taşınmazlar başında yerel bilirkişiler, tanıklar, senet tanıkları, tespit bilirkişiler ve fenni bilirkişinin katılımı ile yeniden keşif yapılarak yerel bilirkişi, senet tanıkları ve taraf tanıklarından tarafların ortak miras bırakanları Hacı'dan kalan taşınmazların taksim edilip edilmediği, taksimde taşınmazların kime düştüğü, zilyetliğinin taksime dayalı olup olmadığı, taksimin sonradan bozulup bozulmadığı, davalı Hatice'nin okuma yazma bilip bilmediği, taşınmazları devredip etmediği, eşi Mehmet'in satması halinde, buna muvafakat edip etmediği, satışı kabul edip etmediği hususları etraflıca sorularak maddi olaylara dayalı bilgi alınmalı, toplanan delillerin tutanağın edinme sütunundaki bilgilere aykırı düşmesi halinde tespit bilirkişileri tanık sıfatı ile dinlenerek aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, satış senedi şeklen geçersiz olsa bile senet içeriğinin beyanlarla doğrulanması halinde satışa değer verilmesi gerekeceği düşünülmeli, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 16.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.