Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan, dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi süresinde duruşmalı olarak istenmiştir. Yargıtay duruşması için gerekli tebligat giderlerinin ödenmemesi nedeniyle duruşma isteminin reddine, incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildi. İnceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. Gereği görüşüldü: Kadastro sırasında 110 ada 50, 114 ada 97, 131 ada 3 parsel sayılı 7200.09, 7454.15 ve 295.07 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar, önce Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduklarından söz edilerek malik haneleri açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiş iken, komisyon tutanağı ile Asliye Hukuk Mahkemesinde tespit tarihinde derdest dava bulunmadığından irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle 1/3 hisseler oranında davacı Mustafa ile davalılar Medine ve Fatma adına tespit edilmiştir. Davacı Mustafa, yasal süresi içinde taşınmazların ortak murisleri Hüseyin'e ait iken ölünceye kadar bakma karşılığı kendisine hibe ettiği ve zilyet bulunduğu iddiasına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davacının davasının reddine, çekişme konusu 110 ada 50, 114 ada 97 ve 131 ada 3 sayılı parsellerin tespit gibi tescillerine karar verilmiş; hüküm davacı Mustafa vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların ortak miras bırakan Hüseyin'den intikal ettiği, mirasçıları arasında taksim edilmediği, zilyetliğin devredilmemiş olması nedeniyle davacının dayandığı 25.03.1995 tarihli hibe senedine itibar edilmediği bir başka ifade ile miras bırakanın sağlığında bağışlayıp, zilyetliğini devrettiğinin ispat edilememesi nedeniyle mirasçılar arasında zamanaşımı ile mülk edinilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; mahkemenin kabulü dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Temyiz konusu taşınmazların, tarafların ortak miras bırakanı 30.08.1997 tarihinde ölen Hüseyin'e ait olduğu, ölümü ile de mirasçıları davacı Mustafa ile davalı Fatma ve Medine'ye kaldığı anlaşılmaktadır. Davacının dayanağını oluşturan 25.03.1995 tarihli gayrimenkul satış ve zilyetliği devir ve teslim senedi başlıklı senet ile miras bırakan Hüseyin'in taşınmazları ölene dek bakma karşılığı oğlu davacıya hibe ettiği anlaşılmaktadır. Senet tanıkları da senet içeriğinin doğru olduğunu beyan etmişlerdir. Davalı mirasçıların, tespitten önce miras bırakandan kalan tüm taşınmazlar hakkında açtıkları ve davanın açılmamış sayılması ile sonuçlanan tescil davasında davacı Mustafa senede konu yerler için itirazcı davacı olarak katıldığı ve senede dayandığı; buna karşılık tescil davasının davacıları olan davalıların senede karşılık, davanın ispatı için yemin teklif ettikleri; Mustafa'nın da taşınmazları miras bırakan Hüseyin'in kendisine verdiği hususunda yemin ettiği anlaşılmaktadır. Yemin delili kesin delil olup bu husus davalıları bağlayacaktır. Miras bırakanın dava dışı senet dışında kalan bir çok taşınmazı mirasçıları olan davacı ve davalılar adına tespit edilip kesinleşmiştir. Davacının dayandığı ölünceye kadar bakma sözleşmesi yasal şekilde düzenlenmediğinden geçersiz ise de yapılan sözleşme içeriği itibariyle bağış sözleşmesi niteliğindedir. Taşınmazlar tapusuz olup temliki herhangi bir şekle bağlı değildir. Kaldı ki söz konusu sözleşmenin tarafları yükümlüklerini yerine getirmiştir. Bakım alacaklısı da sağlığında bu duruma itiraz etmemiştir. Bakım alacaklısının itiraz etmemesi karşısında diğer mirasçıları artık sözleşmenin geçersizliğine dayanamaz. Keşifte dinlenen tespit bilirkişisi ve senette muhtar olarak imzası bulunan davacı tanığı ile özellikle tescil davasında yapılan keşifte dinlenen davacı tanıklarının beyanından miras bırakan Hüseyin'e oğlu davacı Mustafa'nın baktığı ve ölene dek birlikte oturarak taşınmazları birlikte kullandıkları anlaşılmaktadır. Birlikte kullanma birlikte oturmanın doğal bir sonucu olduğundan senede konu taşınmazların zilyetliğinin davacıya devir edilmediği anlamına gelmemektedir. Esasen senet de, zilyetliği devir ve teslim senedi olarak düzenlenmiştir. Bu nedenlerle dava konusu taşınmazları muris Hüseyin'in 25.03.1995 tarihli senet ile oğlu davacıya hibe edip zilyetliğini devrettiği, taraflar arasındaki Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davada davalıların da senedi kabul ederek yemin deliline başvurdukları, davacı Mustafa'nın da yemin etmesi sonucu kesin delil ile davanın kanıtlandığı, kabul edilerek temyiz konusu taşınmazların davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 16.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.