MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇ : DolandırıcılıkHÜKÜM : MahkumiyetDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı ...a alınmalıdır.Sanığın, önceden tanıdığı ve müzik işiyle uğraştığını bildiği tanık ...’a org aradığını söylediği, ...’un tanıdıklarına sorduğu ancak bulamadığı, daha sonra sanığın katılanın dükkanına giderek org satın almak istediğini söylediği ve tanık ...’u aradığı, katılanla birlikte ...’un evine gittikleri, orgun bedeli hususunda 1.000,00 TL’ye anlaştıkları, daha sonra sanığın orgu .... ilinde ... Kafe isimli işyerine götürmelerini istediği, katılanın sanık ve tanıklar ... ..., ... ... ile birlikte orgu götürüp kurdukları, ertesi gün sanığın borcunu vermek için gelmemesi üzerine katılanın ... ve ses sistemini kuran tanık ... ile birlikte ... Cafe isimli işyerine gittikleri, ancak sanığı bulamadıkları, işyerinin başka bir şahsa ait olduğunu ve sanığın orgu alıp götürdüğünü öğrendikleri olayda dolandırıcılık suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak,01.03.2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5739 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin 6. fıkrasında yer alan “yaptırımın” ibaresi “tedbirin” olarak değiştirilerek, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 106. maddesinin 4. ve 9. fıkraları yeniden düzenlenmiş ve 10. fıkrası yürürlükten kaldırılmış olup, adli para cezalarının tamamının bu değişiklikten sonra 5275 sayılı Kanunun 106. maddesinde belirtilen yönteme uygun biçimde infaz edileceği ve hapisten çevrilen adli para cezasının yerine getirilmemesi durumunda, 5237 sayılı TCK'nın 50/6. maddesinin uygulanamayacağının gözetilmemesi,Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün, bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından " Hüküm kesinleştikten sonra C. Savcılığınca yapılan tebligata rağmen 30 gün içerisinde hükmedilen seçenek yaptırımı olan adli para cezasının ödenmeye başlanmaması veya ödenmeye başlanıp ta devam edilmemesi halinde 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanunun 106. maddesinin 10. fıkrası hükmü gözetilerek 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesinin 6. fıkrası uyarınca mahkememizce kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verileceği ve bu kararın derhal infaz edileceğinin sanığa ihtarına" ilişkin kısmın çıkarılmak suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 14/04/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.