Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 701 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 7122 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, sahtecilikHÜKÜM : MahkumiyetDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu nitelikli hâl saymıştır.Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkânını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.Sanığın, suça konu çekleri kimliği belirlenemeyen bir şahsa düzenlettirdikten sonra her üç çekin arkasına kendi isim ve imzasını atmak sureti ile ciro ederek işleme koyduğu, yaptırılan incelemede çeklerin ön yüzündeki imzaların sanık ya da şikayetçi ... ve tanık ...’na ait olmadığı, ancak arkalarındaki birinci ciranta imzalarının sanığın eli ürünü olduklarının belirlendiğinin iddia edildiği olayda; 1-Sanığın aşamalardaki tüm savunmalarında, ...... ile birlikte ... Gıda isimli işyerini işlettiklerini, resmiyette herhangi bir ortaklıklarının bulunmamasına rağmen yaklaşık iki yıldır ortak iş yaptıklarını, kendisinin düzenlemiş olduğu çekleri ciro edip mal aldığını, çeklerin arkasındaki birinci ciranta imzalarının gerçek olduğunu, ancak çeklerdeki yazı, rakam ve imzaların kendisine ait olmadığını belirterek suçlamaları kabul etmemesi, şikayetçi ...ın da ifadelerinde, suça konu çekleri, ...’nun ortağı olan sanıktan ticari ilişki karşılığında aldığını, bu çeklere ilişkin olarak yapılan icra takibi sırasında işyeri yetkilerinin herhangi bir itirazlarının bulunmadığını, dosyaların açık olduğunu, ... ve ...’nun, kendi avukatına birlikte giderek çekleri ödeyeceklerini, çeklerden haberlerinin olduğunu söylediklerini belirtmesi, aynı şekilde hesap sahibi olan ...’na ait işleri vekaleten yürüten tanık ...’nun da sanık ile şikayetçinin bu beyanlarını kısmen doğrulaması, yine çeklerin ön yüzündeki imza, rakam ve yazıların kime ait olduğunun tespit edilememesi ile sanığın suça konu çekleri tanık ...’ten ön yüzleri dolu bir vaziyette aldığı yönündeki savunmasının aksine delil bulunmaması nedeniyle sahteciliğin kimin tarafından yapıldığının anlaşılmaması ve yapılan icra takibi sırasında borcave imzaya itiraz edilmemesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın tanık...’in rızası ve bilgisi dahilinde hareket ederek çekleri ciro ettiği ve şikayetçi ..’ın da, tanık ile sanığın arasındaki bu ilişkiyi bilerek çekleri aldığı, bu nedenle de sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarının yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraatı yerine yazılı gerekçelerle mahkumiyetine karar verilmesi, 2-Kabule göre de; 5237 sayılı TCK'nın 43. maddesinin uygulanabilmesi için "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi" gerektiği, suçun aynı anda bir kişiye karşı birden fazla işlenmesi halinde zincirleme suçun gerçekleşmediği gözetilip, sanığın farklı tarihlerde düzenlendikleri tespit edilemeyen suça konu çekleri aynı anda kullandığı kabul edilmesine rağmen, anılan madde hükümleri gereğince artırım yoluna gidilmesi suretiyle fazla ceza tayin edilmesi, Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.