Tebliğname No : 11 - 2011/209711MAHKEMESİ : Ankara 3. Ağır Ceza MahkemesiTARİHİ : 18/03/2011NUMARASI : 2010/43 (E) ve 2011/61 (K)Suç : Nitelikli dolandırıcılık Dosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.TCK'nın, 158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için,suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir. Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, yada o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır.Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı…, Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK'nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi,basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır. Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.Ankara Defterdarlığı Milli Emlak Dairesi Başkanlığında Milli Emlak Müdürlüğü Teknisyeni olarak görev yapan sanığın, yetkisi bulunmadığı halde, katılana, Ankara İli Yenimahalle İlçesi A.. köyünde bulunan, mülkiyeti hazineye ait olması nedeniyle doğrudan satışı mümkün olmayan, 931, 932, 933 numaralı parsellerde tescilli taşınmazların, doğrudan satışını sağlayabileceği vaadinde bulunarak ve ayrıca kamu görevlileri nezdinde hatırı sayıldığı izlenimi uyandırmak suretiyle doğrudan satışın yapılabilmesi için önceden gerekli olan kiralama işlemlerine ilişkin ödemeler adı altında muhtelif zamanlarda olmak üzere birden fazla kez katılandan toplam 5.750 TL para alarak haksız menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda;Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, Cumhuriyet savcısının, katılan vekilinin ve sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;Oluşa, sanığın savunmalarına, katılanın aşamalardaki beyanlarına, tanık anlatımlarına, idari soruşturma ve inceleme raporları içeriklerine ve tüm dosya kapsamına göre; katılanın, 23.12.2003 ve 28.07.2005 tarihli dilekçeleri ile Alacaatlı bölgesindeki 931, 932 ve 933 numaralarda tescilli bulunan taşınmazları satın almak amacıyla A.. Emlak Müdürlüğüne başvuruda bulunduğu, söz konusu taşınmazların bulunduğu alanın devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu ve bu nedenle doğrudan satışının mevzuat gereğince mümkün olmadığı, sanığın, Milli Emlak Dairesi Başkanlığında Milli Emlak Müdürlüğü Teknisyeni olarak görev yaptığı ve söz konusu taşınmazların satışlarına ilişkin konularda yetkisi ve görevinin bulunmamasına rağmen katılana, anılan taşınmazların doğrudan satışını sağlayacağı vaadinde bulunarak ve bu işi yapacağına dair yetkisi bulunduğu izlenimi uyandırarak katılanı bu şekilde yanıltıp buna inanmasını sağladıktan sonra muhtelif tarihlerde olmak üzere birden fazla kez katılandan para almak suretiyle haksız menfaat temin etmesi şeklinde gerçekleştirdiği sabit görülen eylemine ilişkin nitelendirmede;Suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nın 255. maddesinde yetkili olmadığı halde bir iş için yarar sağlama başlığı altında düzenlenen suçun oluşabilmesi için; kamu görevlisi olan kişinin, görevine girmeyen ve yetkili olmadığı halde işinin görülmesini isteyen kişilerden, bu konuda yetkili olduğuna, işi yaptırabileceğine veya herhangi bir şekilde istenilen işi yapabileceğine mağduru inandırarak menfaat temin etmesi şeklinde gerçekleşmesinin gerekeceği, başka bir deyişle haksız menfaat temin eden kişinin bir kamu görevlisi olması ve aslında görevine girmediği bilinen bir işi yapabileceğinden söz ederek kişilerden haksız bir menfaat sağlamasının gerekli olduğu ve ayrıca menfaati sanığa temin eden mağdurun, yapılmasını arzuladığı işin kamu görevlisinin görevine girmediğini ve bu hususta yetkisinin bulunmadığını bilmesinin gerekeceği, oysa ki somut olayda; katılanın, sanığın bu iş için yetkili olduğunu zannettiği, sanığa sağladığı menfaatin yasal olarak yapıldığını sandığı işler ile ilgili giderler olduğuna inandığı, sanığa verdiği paraların haksız menfaat niteliğinde olduğunu bilmediği gözetildiğinde; 5237 sayılı TCK'nın 255. maddesinde tanımlanan suçun oluşmayacağı, sanığın, kendisinin söz konusu taşınmazların doğrudan satışını yapmaya görevli ve yetkili olduğuna dair hileli hareketlerde bulunarak katılanı yanıltıp, bu duruma inandırdıktan sonra birden fazla kez para almak suretiyle haksız menfaat temin ettiğinin anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin, 5237 sayılı TCK'nın 157, 43 maddeleri kapsamında müteselsilen basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden unsurları yönünden oluşmayan aynı kanunun 255/1. maddesi uyarınca mahkumiyet kararının verilmesi,Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısının, katılan vekilinin ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, CMUK'nın 326/son maddesi gereği sonuç ceza miktarı itibariyle sanığın kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 24.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.