Dolandırıcılık suçundan sanık ...'ın 5237 sayılı TCK'nın 157/1 ve 62. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis ve 15.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair ... Asliye Ceza Mahkemesi'nin 25/05/2011 tarih ve 2010/711 Esas, 2011/283 Karar sayılı karar lehine sanığın vaki temyiz istemi üzerine onama talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/286812 sayılı tebliğnamesi ile dairemize gönderilmiş, Dairemizin 17/11/2014 tarih ve 2013/3043 Esas 2014/18905 Karar sayılı kararıyla kararının onanmasına karar verilmiştir.6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'un yürürlüğe girmesi üzerine anılan Kanun'un 99. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK'nın 308. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan görevi yaptırmamak için direnme suçu ile ilgili verilen bozma ilamına yapılan itiraz üzerine yapılan incelemede;Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz dilekçesinde ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden KABULÜNE,Dairemizin Dairemizin 17/11/2014 tarih ve 2013/3043 Esas 2014/18905 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,Dosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Sanığın, katılana muhasebeci olduğunu söyleyerek kendisini emekli edebileceğini, bunun için bir süre prim yatırılması gerektiğini söylediği, katılanın, sanığın bu sözlerine inanarak, sanığa elden ve sanığın babası temyiz dışı...'nin hesap numarasına olmak üzere, değişik tarihlerde toplam 4.000 TL para yatırdığı, iki üç yıl sonra sanığın sigorta durumunu ilgili kuruma sorduğunda, kendisiyle ilgili herhangi bir prim ödemesi yapılmadığını öğrendiği, banka kayıtlarında yapılan incelemede, katılanın değişik dönemlerde sanığın babasının hesabına para yatırdığının tespit edildiği, böylece sanığın hileli hareketlerle katılan aleyhine haksız menfaat temin etmek suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanık ve katılan beyanları, banka dekontları ile tüm dosya kapsamına göre, suçun sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.Sanığın, 5237 sayılı TCK'nın 43/1 maddesi kapsamında, aynı suç işleme kararıyla Kanun'un aynı hükmünü değişik zamanlarda birden fazla kez ihlal ederek haksız menfaat temin etmiş olması karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayarak eksik ceza tayin edilmesindeki isabetsizlik aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;1-5237 sayılı TCK'nın 51/7 maddesine göre; sanığın denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi hâlinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verileceğinin hüküm altına alınmasına rağmen, infazı kısıtlar biçimde, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi halinde ertelenen cezasının tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilmesi,2-5237 Sayılı TCK'nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlü hakkında 1. fıkranın (c) bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerinin kullanılmasına ilişkin yasaklama hükmü uygulanamayacağı hususunun gözetilmemesi,Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK'nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; fakat, bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun'un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hükmün TCK'nın 51/7. maddesi ile ilgili bölümünde, tamamen ibaresinden önce gelmek üzere “kısmen veya” ibaresinin eklenmesi ile hüküm fıkrasından, “5237 sayılı TCK'nın 53/1-c maddesinde yazılı kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkili haklardan ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkum olduğu hapis cezasından koşullu salıverilmesine kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin çıkartılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 12/01/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.