Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 488 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 19967 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Nitelikli dolandırıcılık (değişen suç vasfına göre hrsızlık)HÜKÜM : MahkumiyetDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK'nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak, hırsızlık suçunun temel şeklidir. Taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir.Sanıkların, katılanın evinin kapı zilini çalarak şeker istedikleri, katılanın şeker vermesi üzerine ona "size okuyacağım, bana ip getirin" dedikleri, katılanın ip almak için içeriye gittiğinde evde misafir olarak bulunan tanıklar ... ve...’in kapıdaki sanıkları evin içerisine davet ettikleri, sanıklardan birinin ipi eline alıp "bakın ip nasıl uzayacak" diyerek elinde ipin uzadığını gösterdiği, katılana, İstanbul'da bulunan kocasının kaza yapacağını, her ikisinde de muska olduğunu, muskayı etkisiz hale getireceğini söyleyerek yumurta veya domates getirmesini istediği, katılanın getirdiği domatesi bir bezin içine koyup katılana ezdirdiği, içinden bir muska çıkmış gibi ezik domatesin bulunduğu bezden aldığı muskayı gösterdiği, katılandan, okumak için altınını ve parasını istediği, katılanın bir adet yarım Cumhuriyet altınını, bir çift küpesini, üç adet altın saatini ve 2.560 TL parasını getirdiği, bunları bir bohça içine koyan sanıkların, bohçayı diğer odaya koyup kapısını kilitledikleri bu sırada altınları el çabukluğu ile aldıkları daha sonra dua edeceklerini, odaya kilitlenen bohçanın 1 saat süreyle açılmamasını, aksi halde muskanın bozulacağını kısa süre sonra tekrar döneceklerini söyleyerek evden çıkıp ortadan kayboldukları, bu şekilde sanıkların başlangıçtan beri dolandırıcılık kastıyla hareket edip, hileli söz ve davranışlarla dini duygularını istismar ettikleri katılandan haksız menfaat sağladıkları anlaşılmakla, eylemlerinin 5237 sayılı TCK'nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hırsızlık suçundan hüküm kurulması; Kabule göre de;1-Sanıklar hakkında kararın gerekçe kısmında TCK'nın 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmesine rağmen, bu konuda her hangi bir hüküm kurulmaması,2-5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan hak ve yetkileri kullanmak yönündeki yoksunluğun, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyumluk yetkileri açısından koşullu salıverilmeye kadar, üst soyu ile diğer kişiler yönünden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar sürmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebepten 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkın gözetilmesine, 15.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.