Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 45 - Karar Yıl 2017 / Esas No : 8515 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Nitelikli dolandırıcılıkHÜKÜM : TCK' nın 158/1-h, 62, 52/2-4 maddeleri gereğince mahkumiyet ( iki defa )Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü; ... AŞ'nin yetkilisi olan sanığın şirket hakkında bulunan iflasın ertelemesi kararı nedeniyle şirketi borç altına sokacak işlem yapmasının yasak olduğu ve bu işlemler nedeniyle şirket hakkında icra takibinde bulunulamayacağını bildiği halde katılan ...'den aldığı borç karşılığında suça konu 29/09/2009 vade tarihli 75.000 TL bedelli bonoyu, ... A.Ş. Adına kefil sıfatıyla, 05/10/2009 tanzim tarihli 125.000 TL bedelli çeki ise şirket adına ciro eden sıfatıyla imzalayarak vermek ve bedelini ödemeyerek katılan sayısınca iki kez nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,Her ne kadar sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş ise de; Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olduğu anlaşıldığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için aranan, 5271 sayılı CMK’un 231/6.maddesinin (a) bendinde yazılı “kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunma” nesnel koşulunun bulunmaması nedeniyle, bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi,mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. İflasın ertelenmesi, borca batık durumda olan bir sermaye şirketinin mali durumunun ıslahının mümkün olması halinde o şirketin iflasının önlenmesini sağlayan bir kurumdur. İflasın ertelenmesi, borca batık durumu gerçekleşen sermaye şirketlerinin mahkemeye sunulan inandırıcı iyileştirme projesi çerçevesinde mahkeme tarafından atanacak bir kayyım nezaretinde ve belli bir süre içerisinde mali durumlarının düzeltilerek iflastan kurtulmaları için öngörülen hukuki bir müessesedir, olarak tarif edebiliriz. İflas erteleme müessesesi, alacaklıların yararının korunması yanında, geçici bir ekonomik sıkıntı yaşayan şirketlerin, bu durumdan kurtulması ve sürdürülebilir bir işletme haline gelmesi için yasaya konulmuştur. Bu müessese, somut veri ve faaliyetlere dayanır, yoksa bir fırsat ve şans müessesesi değildir. İflas ertelemenin en başta gelen amacı şirket aktiflerinin muhafaza edilmesi, erteleme süresince şirket aktiflerinin korunması, çalıştırılması ve bu şekilde şirket pasiflerinin azaltılmasıdır. İflas erteleme kurumu, şirketin iflasının ertelenmesi suretiyle durumunun daha da ağırlaşmasının önlenmesi ve alacaklıların korunmasına öncelik tanımaktadır. İflas erteleme kurumu, şirketin iflasının ertelenmesi suretiyle durumun daha da ağırlaşmasının önlenmesi ve böylece alacaklılarının korunmasına öncelik tanımaktadır.Bu hukuksal olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanık hakkında Yalova 2. Asliye Hukuk mahkemesin tarafından 27/05/2009 tarihinde iflasın ertelenmesi kararı verildiği, yapılan temyiz talebi üzerine, 04/05/2010 tarihli Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin kararıyla söz konusu hükmün kesinleştiği, ayrıca, sanığın, katılanlara ileri tarihli çek ve senet verdiği, katılan ..., 29/11/2011 tarihli talimatla alınan ifadesinde, verilen çekin sanığın iflas etmeden önce kendilerine verdiğini belirttiği, sanık tarafından verilen bu çek ve senedin, çekilen krediye teminat olmak üzere katılan ... tarafından bankaya ibraz edildiği, buna göre, senet ve çekin verildiği tarihte bir iflas veya iflasın ertelenmesi kararının bulunmadığı, dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile taraf beyanlarına göre, sanıkla katılan ...’in baştan itibaren birbirini tanıdıkları, birlikte iş yaptıkları ve birbirlerinin ekonomik ve ticari durumlarını bildikleri, bu çerçevede, katılanın, sanığın ekonomik kriz içinde olduğunu bilerek sanık adına kredi çektiği, söz konusu iflas erteleme kararının çek ve senedin verildiği tarihte henüz kesinleşmediği, bu anlamda teknik olarak sanığın çek keşide etme ve senet düzenleme yetkisinin halen varolduğu, sanığın, kendi şirketi ya da ekonomik durumu durumu itibariyle katılanları yanıltacak hileli bir harekette bulunmadığı, icra aşamasında, söz konusu iflas erteleme kararı nedeniyle ihtiyati hacizlerin yasal olarak tatbik edilemediği, sanığın vaki çek ve senet nedeniyle borcunu inkar etmediği gibi ekonomik koşullarının iyileşmesi halinde ödeme yapacağını beyan ettiği dikkate alınarak sanıkla katılanlar arasında çek ve senet bedelinin ödenmemesi ile ilgili olarak hukuki bir ihtilaf bulunduğu, iflas erteleme kararından bahsedilmemesinin tek başına hile teşkil eden bir eylem olmadığı, söz konusu belgelerin tanzim edildiği tarihte bir iflas kararının da bulunmadığı dikkate alınarak unsurları itibariyle oluşmayan suçlar nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 223/3-a maddesi gereğince sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,Kabule göre de,1-Katılanların aynı işyerinin ortakları oldukları, dosya kapsamına göre; sanığın, herbir katılana yönelik ayrı bir eyleminin bulunmadığı, katılanların şirketinden aldığı borç para karşılığında katılanlara çek ve senet verdiği, 5237 sayılı TCK'nın 43/1 maddesi kapsamında, aynı suç işleme kararıyla Kanun'un aynı hükmünü değişik zamanlarda birden fazla kez ihlal edilerek haksız menfaat temin edilmiş olması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği, senet ve çekin aynı anda verildiğinin belirlenmesi halinde ise tek bir nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşacağı dikkate alınarak, bu hususların araştırılması gerektiği, yine sanığın, katılanlara aynı şekilde başka bir çek daha verdiği ve bu çekle ilgili olarak da sanık hakkında Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/271 esas sayılı dava dosyasının bulunduğunun beyan edilmesi karşısında; ilgili dava dosyasının getirtilip incelenmesi ile halen derdest olması halinde birleştirilmesinden sonra zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının birlikte değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile ve yazılı şekilde hüküm kurulup iki ayrı suçtan mahkumiyet kararı verilmek suretiyle fazla ceza tayini,2-Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olan 5237 sayılı TCK’nın 53/1. fıkrasında yazılı hak yoksunluğuna karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca, hükümlerin BOZULMASINA, 09/01/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.