Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 30424 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 15579 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Aydın 1. Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik Dosya incelenerek gereği düşünüldü;Gerekçeli karar başlığında; suç tanımı olarak nitelikli dolandırıcılık ile suç tarihleri olarak 25/12/2008 ve 13/01/2009 yazılmamışsa da; bu hususların mahallinde düzeltilebilir yazım hatası oldukları kabul edilmiştir.Sanığın yokluğunda verilen mahkumiyet hükmünün tebliği için 13/05/2011 tarihinde adresine çıkarılan tebligatın Tebligat Kanununun 21. maddesinde belirtilen usule aykırı yapıldığı, bu nedenle aynı kanunun 35. maddesine göre yapılan tebligat işleminin de geçersiz olduğunun anlaşılması karşısında; temyiz talebinin öğrenme üzerine ve süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede; Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır. Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır. Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.Sanığın, katılana ait Aka Elektrik şirketinden 25/12/2008 tarihinde malzeme alarak karşılığında keşidecisi Arslan Uluğ, keşide tarihi 28/01/2009 olan 7.500 TL bedelli çeki verdiği, sanığın daha sonra 13/01/2009 tarihinde katılana ait şirketten aynı şekilde malzeme alarak karşılığında keşidecisi Fatih Ünal, keşide tarihi 15/03/2009 olan 11.500 TL bedelli çeki verdiği, sanığın 28/01/2009 tarihinde de katılana ait şirketten malzeme alarak karşılığında keşidecisi Fatih Ünal, keşide tarihi 15/04/2009 olan 7.500 TL bedelli çeki verdiği ancak çeklerin bankaya ibrazında tamamen sahte oluşturulduklarının tespit edildiği, bu suretle sanığın banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda; 1-Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin incelenmesinde, Sanık ifadesi, katılan beyanı, tutanaklar, bilirkişi raporu ile tüm dosya kapsamına göre sanığın mahkumiyetine yönelik kabulde isabetsizlik görülmemiştir. 5237 sayılı TCK'da, 765 sayılı TCK'dan farklı olarak “gün para cezası sistemi” kabul edildiği için bu sistemde nispi para cezasına yer verilmemiştir. İlgili maddelerin gerekçe bölümlerinde de 5237 sayılı TCK sisteminde nispi para cezasının öngörülmediği açıkça belirtilmektedir. Ancak, 5237 sayılı TCK'nın 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29.06.2005 tarih ve 5377 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile değişik TCK'nın 158/1. fıkrasına eklenen “... Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katında az olamaz.” cümlesi ile getirilen yeni değişikliğe ilişkin gerekçede de belirtildiği üzere, 158. maddenin 1. fıkrasına eklenen son cümledeki “…adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.” hükmünün uygulanabilmesi için öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nın 52. maddesinin 1.fıkrası “Adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan paranın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.” şeklindeki adli para cezasının tanımı yapıldıktan sonra aynı maddenin 3. fıkrasında “Kararda, adli para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir.” ve aynı Kanunun 61. maddesinin 8. fıkrasında ise “Adli para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adli para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.” hükümleri ile yasa koyucu adli para cezasının mutlaka gün üzerinden tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir. 5237 sayılı TCK'nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olup olmadığına bakılacaktır. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli değil ise, 5 ila 5.000 tam gün arasında TCK'nın 61. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak takdir edilen gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise;o takdirde tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Bu açıklama kapsamında, 5237 sayılı TCK'nın 158/1-f son maddesi gereğince haksız menfaat miktarının 26.500 TL, haksız menfaatin iki katının 53.000 TL olması dikkate alınarak temel cezanın bu miktardan az olmayacak şekilde belirlenip sanığın 2.650 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, aynı Kanun'un 43/1 maddesi gereğince 1/4 oranında artırım yapılarak 3.312 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, aynı Kanun'un 52/2. maddesi gereğince günlüğü 20.00 TL den hesap edilmek suretiyle netice olarak 66.240 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, infazda tereddüt doğuracak şekilde doğrudan haksız menfaatin iki katı olarak ceza belirlenerek sanık hakkında, netice olarak 53.000 TL adli para cezası tayini aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılamamıştır.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın temyiz itirazlarının reddine, ancak;Sanık hakkında verilen para cezasının 24 eşit halinde taksitine karar verilirken uygulama maddesi olan 5237 sayılı TCK'nın 52/4 maddesi yerine aynı Kanun'un 52/2. maddesinin gösterilmesi, Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK'nın 321.maddesi gereğince BOZULMASINA; fakat, bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun'un 322.maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hükmün ilgili kısmından “52/2” ibaresi çıkartılarak “52/4” ibaresi yazılmak suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,2-Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde,Belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yararın kamu güveni olması ve suçun geniş anlamda mağdurunun toplumu oluşturan tüm bireyler olması göz önünde bulundurulduğunda, sanığın katılandan satın aldığı malzeme karşılığında keşidecisi A U olan bir adet çek ve keşidecisi F Ü olan iki adet çek vermesinin, resmi belgede sahtecilik suçu açısından “aynı suç” olduğu ve her ikisinin varlığı halinde, 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde yer alan; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında bir kişiye aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır.” hükmü gereğince, resmi belgede sahtecilik suçundan bir kez hüküm kurulup zincirleme suç hükümlerine göre uygulama yapılması gerektiği gözetilmeksizin, resmi belgede sahtecilik suçundan iki ayrı hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayini, Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanun'un 8.maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK'nın 321.maddesi gereğince BOZULMASINA, 21/10/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.