MAHKEMESİ : Asliye Ceza MahkemesiSUÇ : Kamu malına zarar verme Dosya incelenerek gereği düşünüldü;Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan,söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme suça konu şeyin maddî varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma suça konu şeyin amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilân yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.Tekirdağ 1 nolu F tipi kapalı ceza İnfaz kurumunda tutuklu olarak bulunan sanıkların bulundukları odaların havalandırma bahçeleri arasında bulunan duvara daha önce açılan ve kurum idaresi tarafından kapatılan blok deliklerini yeniden açmak suretiyle kamu malına zarar vermek suçunu işledikleri iddia edilen olayda;Tüm dosya kapsamına göre ,sanıklardan ............in Cumhuriyet savcılığı ve mahkeme önünde yasal hakları kendilerine hatırlatılarak suçları anlatıldığında, Türkçe bildiklerini, buna rağmen savunmalarını kendi dilleri olan Kürtçe olarak vermek istediklerini söyledikleri, yasal anlamda olaya bakıldığında, 19.11.2014 tarih ve 2013/725 nolu başvuru hakkında Anayasa Mahkemesince verilen karara göre, 5237 sayılı Kanun'un "Tercüman Bulundurulacak Hâller" kenar başlıklı 202. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mahkemelerde kullanılan dil olan Türkçeyi anlamayan veya konuşamayanlar için, "Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir" hükmü ile yalnızca yargılamada kullanılan dili bilmeyen, anlamayan ve konuşamayan kişilere tercüman atanması gerekmekte olduğu, buna karşın 5271 sayılı Kanun'un 202. maddesine 24/1/2013 tarihinde ilave edilen 4. fıkra ile gerek uluslararası sözleşmelerde ve gerekse AİHM içtihatları ile ortaya konan ölçütlerin ilerisine geçilerek tercüman hakkının genişletilmiş olduğu, bu kurala göre sanıkların "İddianamenin okunması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde" yapabileceği hükmünün getirildiği, böylece "meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilen" sanığa da, sözlü savunmasını başka dilde yapabilme imkânı getirildiği, başvuruya konu olayda, sanığın savunmasını Kürtçe yapmak istediği, sözü geçen kanun değişikliğinden önce mahkemesince Türkçeyi iyi bildiği gerekçesiyle ve Anayasa'ya uygun olarak talebin reddedildiği, dolayısıyla Kürtçe savunma yapma talebinin o tarihte yürürlükte olan mevzuat uyarınca savunma hakkını kısıtlanmadığı ve adil yargılanma hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşıldığı , somut dosya kapsamında da, mahkemece iddianamenin okunduğu 03.07.2012 tarihinde CMK'nın 147. ve 191. maddeleri uyarınca Türkçe bilen sanıkların kullandığı sözlerin Türkçe yapılmış olması gözetilerek, kendilerini ifade etmekte zorluklarının bulunmadığı, sanıkların davranışlarının CMK'nın 202/1. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği kabul edilerek, sanıkların savunma hakkından vazgeçtiklerinin mahkemece kabul edildiği, böylece o tarihte yürürlükte olan mevzuat uyarınca sanıkların savunma haklarının kısıtlanmadığının anlaşıldığı, kaldı ki sanıkların temyiz taleplerini de kendi el yazılarıyla Türkçe yaptıkları, buna göre 29/10/2010 tarihinde yapılan genel arama sırasında C 100 ve C 102 Numaralı iki odanın havalandırma bahçeleri arasında bulunan duvarı daha önceden açılan ve kurum idaresi tarafından betonla kapatılan deliğin üzerinde bulunan kontra plakın yerinden oynatıldığının ve aynı deliğin yeniden açılmış olduğunun tespit edildiği somut olayda, toplanan deliller ve yasal düzenlemeler ışığında değerlendirildiğinde, açılan deliğin sanıkların barındırıldığı odaların arasında bulunan havalandırma duvarında bulunması nedeniyle, ceza evinde barındırılan başka hükümlü veya tutuklular tarafından açılması mümkün olmadığından, sanıkların inkara yönelik savunmalarına itibar edilmeyerek atılı suçu işledikleri gerekçesine dayanan kararda bir isabetsizlik görülmemiştir.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;Sanıklar hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının TCK'nun 51 maddesi gereğince ertelenmesine karar verildiği halde, TCK'nun 53/1 maddesi uyarınca hak yoksunluğu yaptırımına karar verilerek,aynı yasanın 53/4 madde ve fıkrasına aykırı davranılması,Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerden 5237 sayılı TCK'nun 53 maddesinin uygulanmasına ilişkin bölüm çıkarılması suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 14.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.