Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 28596 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 1983 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ : Bakırköy 1. Çocuk Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Hırsızlık Dosya incelenerek gereği düşünüldü; Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK'nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak, hırsızlık suçunun temel şeklidir. Taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir.Suça sürüklenen çocuğun, yanında yaşı büyük olan ve bu nedenle hakkında tefrik kararı verilen Ş T olduğu halde şikayetçinin evine gidip kapıyı çaldıkları, şikayetçinin kapıyı açması üzerine içeri girerek oturdukları, gerek şikayetçiye gerekse evde bulunanlara “Evde muska var, okumak lazım.” diyerek okumaya başladığı, şikayetçiden okumak için evde bulunan para ve altınları istediği, şikayetçinin de evde bulunan 11.000 TL para ve 10.000 TL değerindeki altınları getirmesi üzerine okuduğu para ve altınları koltuğun üzerinde bulunan kırlentin içine koyduğu, kırlentleri bir beze sararak müştekiye verdiği, bu sırada şikayetçi ve evde bulunanların dalgınlığından faydalanarak altın ve paraları alarak gittiklerinin iddia edildiği somut olayda, suça sürüklenen çocuğun başlangıçtan beri dolandırıcılık kastıyla hareket edip katılanın evinde bulunan para ve altınları çıkarmasını sağlaması ve okuma bahanesiyle alıp kaçması şeklinde gelişen eylemin, 5237 sayılı TCK'nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hırsızlık suçundan hüküm kurulması;Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkın gözetilmesine, 14/09/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.