Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 28520 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 12099 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilikHÜKÜM : MahkumiyetDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.TCK'nın, 158. maddenin ikinci fıkrasında yer alan,bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddi unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK'nın 6. maddesinde tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir.Bu iddia yapıldığında,o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, yada o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı …Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK'nın 158/2. maddesi uygulanmayacaktır. Keza,failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır. Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.Beyanına göre ordudan atılan sanığın, kendisini ...'nin Diyarbakır Bölge Koordinatörü olarak tanıtıp, genel başkan yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi'nin danışmanı olduğunu söyleyerek daha önce birlikte görev yaptıkları ordudan emekli ...'in aracılığıyla diğer katılan ve şikayetçilere ulaştığı, 2010 yılı içerisinde devlet memurluğu kadrolarına açıktan yapılacak atamalarda yardımcı olabileceğini söyleyerek katılanlar ve şikayetçilerin banka hesabına para havale etmelerini sağlayıp, menfaat temin ettikten sonra sahte atama belgeleri düzenleyerek bir kısım mağdurlara bu belgeleri gösterdiği, bir kısmına ise faks ve elektronik posta vasıtasıyla ulaştırdığı somut olayda; Nitelikli dolandırıcılık suçlarına ilişkin olarak; sanığın kamu kuruluşu olmayan bir siyasi partide koordinatör ve danışman olarak çalıştığından bahsetmesi, yine kamu görevlisi olarak sayılmayan partinin genel başkan yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi'nin danışmanı olduğunu söylemesi ile Devlet Bakanı Hayatı Yazıcı'nın yaptığı görüşmeden haberinin olduğunu ve onun talimatı ile para istediğini söylemesi şeklindeki eylemlerinin her birinin hileli hareket teşkil etmesine rağmen, bir kamu görevlisinin yanında hatırının sayıldığı veya yapacağa aracılık nedeni ile kamu görevlisine verilmek üzere para istediği şeklinde eylemler olarak kabul edilemeyeceği gözetilip, sanığın eylemlerinin TCK'nın 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunun temel şeklini oluşturacağı gözetilmeden suçun hukuki vasfında hataya düşülerek TCK'nın 158/2. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi,...'in iddianamede şikayetçi olarak gösterilip, sanığın bu şikayetçiye yönelik dolandırıcılık eyleminin izah edildiği, buna karşın, şikayetçinin ifadesine başvurmaksızın sanığın eyleminin sabit olduğu kabul edilerek hüküm kurulması,Sahtecilik suçlarına ilişkin olarak ise; dosyada birer suretleri bulunup, Adli Emanet'e kayıtlı olan belgelerin mahkeme heyeti tarafından 23.12.2013 tarihli duruşmada incelendiğine ilişkin duruşma zaptı ile şikayetçi ve katılanların beyanları gözetildiğinde, katılanlar ...'a, ...'in eşi ...'e, şikayetçi ...'in oğlu ...'e ve şikayetçi ...'e suça konu belgelerin ulaştırıldığı, bu belgelerden sadece ...'a ait olanın elden verildiği, katılan ... ve şikayetçi ...'e suça konu belgelerin elektronik posta ile, şikayetçi ...'e ise faks yoluyla gönderildiğinin anlaşılmasına, şikayetçi ...'e gelen belgenin mahkeme heyeti tarafından incelenmemesine, katılan ...'a her hangi bir belgenin gönderilmemesine rağmen Yargıtay denetimine elverecek şekilde belgelerin asıl olup olmadığı dahi tespit edilmeden, ilgili belgelerin varsa asılları dosya içerisine konulmadan sanığın her bir mağdura karşı eylemleri nedeni ile cezalandırılmasına karar verilmesi,Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.