Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 22875 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 10561 - Esas Yıl 2013
MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇ : Dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilikHÜKÜM : Mahkumiyet, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıDosya incelenerek gereği düşünüldü;1-Sanık müdafiinin, resmi belgede sahtecilik suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı temyiz isteminin incelenmesinde;5271 sayılı CMK'nın 231.maddesine göre verilen ve davayı sonuçlandırıcı nitelikte olmayan "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına" ilişkin karara karşı aynı kanunun 231/12. maddesine göre itiraz yolu açık olup temyiz olanağı bulunmadığı, sanık hakkında 21.01.2010 tarihinde verilen, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara karşı katılan vekilinin yaptığı itirazı üzerine, ... Ağır Ceza Mahkemesinin yaptığı inceleme sonucunda verdiği ret kararı ile verilen hükmün kesinleştiği anlaşıldığından, sanık müdaafinin temyiz isteminin, 5320 sayılı k 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'un 317.maddesi gereğince REDDİNE,2-Sanık müdafiinin ve katılan vekilinin dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz istemlerinin incelemesinde; Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. Somut olayda; katılanın sarraflık yaptığı ve yapılan altın alışverişi sonrasında sanıktan keşidecisi hayali kişi, alacaklısı ise sanık olan sahte bono aldığı, borcun ödenmemesi üzerine yapılan icra takibinde keşidecisine ulaşılamayan sahte bona dolayısı ile mağdur olan katılana karşı sanığın dolandırıcılık suçunu işlediğine yönelik mahkeme kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; 1136 sayılı Kanun'un 168. ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, mahkumiyet kararı verilmesi halinde, kendisini vekille temsil ettiren katılan lehine maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili ve sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanun'un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasına "katılanın kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenen 1.100 TL vekalet ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesi" fıkrasının eklenmesi suretiyle 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesi uyarınca hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 01.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.