MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSuç : Nitelikli dolandırıcılık, özel belgede sahtecilik, görevi kötüye kullanmaHÜKÜM : BeraatDosya incelenerek gereği düşünüldü;... Cumhuriyet Başsavcığılının 18.03.2010 tarih ve 2010/247 sayılı iddianamesindeki sevk maddeleri arasında ve ...Ağır ceza Mahkemesinin 09.04.2010 tarih, 2010/162 esas ve 2010/5741 karar sayılı son soruşturma kararında nitelikli dolandırıcılık suçu ile birlikte görevi kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçundan da dava açılmasına rağmen, karar başlığında sadece nitelikli dolandırıcılık suçunun gösterilip, bu suçtan hüküm kurulması karşında dava zamanaşamı süresi içerisinde görevi kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçlarından da hüküm kurulabileceği belirlenerek yapılan incelemede;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi,kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır .Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.TCK'nın 158/1-d bendinde belirtilen,Kamu kurum ve kuruluşlarının,kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti,vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum yada kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kullanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir.Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için, bunların isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının kullanılması gerekmektedir. Araç olarak kullanılma, bu kurum veya kuruluşlara ait yazı veya belgeleri amaç dışı olarak kullanmak şeklinde olabilir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacaktır.Katılanın 1999 yılında, sanık avukata müracaat ederek alacak davasını takip etmesini istediği, sanığın aralarında yaptıkları vekalet sözleşmesini boş olarak imzalayan katılana, suça konu sözleşmenin bir öneminin bulunmadığını, Baro istediği için düzenlediklerini söylediği, uzlaşmayla sonuçlanan alacak meselesinden yaklaşık beş yıl sonra katılanın bu kez de kardeşi tarafından aleyhine açılan müdahalenin önlenmesi davasında sanığın kendisini vekaleten temsil etmesini istediği, aralarındaki anlaşma gereğince 1.500,00 TL vekalet ücretini ödediği, davanın katılanın aleyhine sonuçlanması üzerine sanık avukatı vekillikten azledip, başka bir avukata vekalet verdiği, bu sırada sanık avukatın 1999 yılında boş olarak imzalanan vekalet sözleşmesinin üzerine gerçeğe aykırı olarak doldurup katılan aleyhine icra takibi başlattığınını iddia edildiği somut olayda; sanığın inkara yönelik savunması ile vekalet sözleşmesinden kaynaklanan alacak davasının lehine sonuçlanması ve bu kararın Yargıtay denetiminden geçerek onanması, katılanın sanık ile aralarındaki gerçek vekalet ücretinin 1.500,00 TL olduğuna ve bu parayı ödediğine ilişkin yazılı belge sunamaması gözetildiğinde; sanığın üzerine atılı suçu işlediğine yönelik mahkûmiyetine yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı bir delil elde edilmediği gerekçesi ile verilen beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin beraat gerekçesine, katılan vekilinin ise suçun oluşuğuna yönelik yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,ancak;Beraat eden sanık lehine hükmedilen vekalet ücretinin hazineden alınacağı gözetilmeden katılandan alınmasına karar verilmesi,Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322.maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının 2. bendindeki vekalet ücretinin ibaresinden sonra gelen “katılandan” kelimesi çıkartılıp, yerine “hazineden” denmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 26.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.