Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 20497 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 3692 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilikHÜKÜM : MahkumiyetDosya incelenerek gereği düşünüldü;Sanık ... müdafii, yerel mahkeme hükmünü duruşma talepli olarak temyiz etmiş ise de, suçun vasfı ve cezanın miktarına göre, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı Kanun'un 318. maddesi gereğince duruşma isteminin reddi ile yapılan incelemede, Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır. Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların,ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.Katılanın akrabası olan sanık ...'ın tekstil işiyle uğraşan katılanın yanına diğer sanıklarla birlikte giderek katılana diğer sanıkların kot almak istediklerini söylediği, katılan ile kot satışı konusunda anlaşma sağlanınca sanıklar.... ile ...'nin katılana suça kopyalanma suretiyle sahte olarak üretilmiş 10.000 TL bedelli sahte çeki verdikleri, katılanın da alışverişe aracılık etmesi nedeniyle kefil olması amacıyla sanık ...'dan çeki ciro etmesini istediği, sanık ...'in de çeki ciro ettiği, katılanın aldığı çekin bankaya ibrazında sahte olduğunun ortaya çıktığı iddia edilen olayda;Sanık ...’nin adli sicil kaydında tekerrüre esas mahkumiyeti bulunduğu halde TCK'nın 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. A- Sanıklar ... ve ... hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık ... müdafii ve sanık ...’nin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,B- Sanıklar ... ve ... hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;5237 sayılı Kanun’da 765 sayılı Kanun’dan farklı olarak “gün para cezası sistemi” kabul edildiği için bu sistemde nispi para cezasına yer verilmemiştir. İlgili maddelerin gerekçe bölümlerinde de 5237 sayılı TCK sisteminde nispi para cezasının öngörülmediği açıkça belirtilmektedir. Ancak, 5237 sayılı Kanun'un 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29.06.2005 gün ve 5377 Sayılı kanunun 19. maddesi ile değişik TCK'nın 158/1. fıkrasına eklenen “... Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katında az olamaz.” cümlesi ile getirilen yeni değişikliğe ilişkin gerekçede de belirtildiği üzere, 158. maddenin 1. fıkrasına eklenen son cümledeki “…adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.” hükmünün uygulanabilmesi için öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nın 52. maddesinin 1.fıkrası “Adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılmasısuretiyle hesaplanan paranın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.” şeklindeki adli para cezasının tanımı yapıldıktan sonra aynı maddenin 3. fıkrasında “Kararda, adli para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir.” ve aynı Kanunun 61. maddesinin 8. fıkrasında ise “Adli para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adli para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.” hükümleri ile yasa koyucu adli para cezasının mutlaka gün üzerinden tayin edilmesi gerektiğini belirtmektedir.5237 sayılı TCK'nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olup olmadığına bakılacaktır. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli değil ise, 5 ila 5.000 tam gün arasında TCK'nın 61. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak takdir edilen gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Eğer suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise;o takdirde tespit olunacak temel gün,suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir. Bu açıklama kapsamında, sonuç adli para cezası belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde nitelikli dolandırıcılık suçundan, 5275 sayılı kanunun 106. maddesinde öngörülen adli para cezası yerine çektirilecek hapis cezası süresinin belirlenmesi açısından, infazda tereddüt oluşturacak şekilde doğrudan haksız elde olunan yararın iki katı esas alınması suretiyle hüküm kurulması,Bozmayı gerektirmiş olduğundan hükmün, 5320 sayılı kanunun 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu durum aynı kanunun 322.maddesi gereğince yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hüküm fıkrasından adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin “20000 adli para” ve “16666 TL adli para” bölümlerinin çıkartılarak yerine, sırasıyla “1000 gün adli para” ve “ 833 gün adli para” ibarelerinin eklenmesi ve bu iki paragraftan sonra gelmek üzere "TCK'nın 52/2. maddesi nazara alınarak 833 günden ibaret adli para cezasının günlüğü takdiren 20 TL'den hesaplanarak sanığın neticeten 2 yıl 6 ay hapis ve 16.660 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına” şeklinde üçüncü paragraf eklenmek suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, C- Sanık ... hakkında verilen hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;Sanığın diğer sanıkları daha önceden tanımadığını, kot almak istediklerini söylemeleri üzerine akrabası olan katılanı arayarak mal satması hususunda aracılık yaptığını, katılanın kefil olması için çeke imza atmasını istediğinden dolayı çekin arkasına cirosunu yazdığını savunması, katılanın sanığın beyanını doğruladığı ve hükümden sonra verdiği 25/04/2013 tarihli dilekçede, sanığın kusurunun olmadığını, sadece aracılık ettiğini, yargılama sırasında zararı karşıladığını beyan etmesi, sanık ... ve ...’nin çeki başkasından aldıklarını sanık ...’ın mal alımı hususunda aracı olduğunu ifade etmeleri, sanığın çekin arkasındaki ciroyu inkar etmemesi ve çekteki diğer yazı ve imzaların sanık ...’a ait olmadığının bilirkişi tarafından tespit edilmesi karşısında, sanığın dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçuna ne şekilde iştirak ettiği denetime elverecek şekilde açıklanmadan sanığın beraatı yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi;Kabule göre de;1- Katılanın 25/04/2013 tarihli dilekçesinde sanığın yargılama safhasında zararını karşıladığını beyan etmesi karşısında sanık hakkında TCK’nın 168. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının tartışılmasında zorunluluk bulunması, 2- "Nitelikli dolandırıcılık" suçundan kurulan hüküm açısından; suçtan elde olunan haksız menfaat miktarı belli olmakla; adli para cezasının belirlenmesine esas alınacak temel tam gün birim sayısının, haksız menfaatin iki katından az olmayacak, en az bu miktara tekabül edecek şekilde takdir olunup, böylece belirlenen birim üzerinden eksiltmenin yapılması gerektiği nazara alınmadan "doğrudan" adli para cezasına hükmolunarak sanığa fazla ceza tayini,Bozmayı gerektirmiş, sanık ... müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04/12/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.