Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16714 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 1657 - Esas Yıl 2013





Tebliğname No : 11 - 2011/41412MAHKEMESİ : Ankara 3. Ağır Ceza MahkemesiTARİHİ : 15/10/2010NUMARASI : 2009/167 (E) ve 2010/247 (K)Suç : Nitelikli dolandırıcılıkDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; Failin bir kimseyi,kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.TCK'nın,158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu,onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak,başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru,kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek,yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere,para veya başkaca menfaat almak,kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için,suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün,yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp,aynı zamanda kamu Görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti,suçu nitelikli hâle getirmiştir. Bu iddia yapıldığında,o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı,yada o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı….Başsavcısına,…kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının,Kaymakamın kişi,makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin,belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK'nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza,failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi,basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.Sanığın, iş arayan katılana, Karayolları Genel Müdürünü tanıdığına, onun nezdinde hatırı sayıldığına dair yalanlar söyleyerek ve bu sayede Karayolları kurumunda kendisini işe yerleştireceğini vaat ettikten sonra bu duruma inanan katılandan 1000 TL parayı elden teslim almak suretiyle haksız menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;1- Katılanın 09.06.2009 tarihli ve talimatla alınan ifadesinde; sanığın, kendisine Karayolları Genel Müdürünü tanıdığına veya ahbabı olduğuna dair sözler söylemediğini beyan etmesi, tanık A.. E..'nin 09.06.2009 tarihli talimatla verdiği ifadesinde; sanığın katılana, karayolarında iyi adamları olduğunu söylediğini belirtmesi, tanık S.. T..'ın 02.07.2009 tarihli duruşmadaki ifadesinde; sanığın, Karayolları Genel Müdürünün ahbabı olduğunu belirterek katılandan para aldığını belirtmesine rağmen, 03.06.2010 tarihli duruşmadaki ikinci kez alınan ifadesinde ise sanığın, Karayolları Genel Müdürünün kendisinin ahbabı olduğuna dair bir beyanda bulunmadığını söylemek suretiyle çelişkili ifadede bulunması karşısında; gerçeğin hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması ve suç tipinin net bir şekilde tespitinin yapılabilmesi amacıyla sanığın, katılana ''Karayolları Genel Müdürünü tanıdığına ve onun nezdinde hatırı sayıldığına'' dair sözler söyleyip söylemediği hususunun net bir şekilde açıklığa kavuşturulması amacıyla katılanın ve tanıkların yeniden ifadelerine başvurulmasından sonra belirtilen sözlerin söylenmediğinin tespiti halinde ise eylemin basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı dikkate alınarak sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması, 2- Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 08.04.2008 gün ve 57/74 sayılı kararında belirtildiği gibi, 5237 sayılı Kanunun 58.maddesi uyarınca kişinin mükerrir sayılması için hükmün kesinleşmesinden sonra ikinci suçun 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmesi yeterli olup, ilk suçun 1 Haziran 2005 tarihinden önce veya sonra işlenmesinin herhangi bir önemi bulunmadığından yasal olmayan gerekçe ile sanığın sabıka kayıtlarında yer alan ve tekerrüre esas olabilecek kayıtlarının incelenmeyerek hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması,Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1.maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321.maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA, CMUK'nın 326/son maddesi gereği sonuç ceza miktarı itibariyle sanığın kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 20.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.