Tebliğname No : 11 - 2011/26514MAHKEMESİ : Küçükçekmece 5. Asliye Ceza MahkemesiTARİHİ : 02/07/2010NUMARASI : 2010/55 (E) ve 2010/697 (K)SUÇ : DolandırıcılıkDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK'nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır. Sanığın, yanında iki kız çocuğuyla birlikte katılana ait ikamete gidip yardım talep ettiği, kapının önüne oturarak “sende nazar var” diyerek aniden içeriye girdiği ve ziynet eşyası olup olmadığını sorduğu, katılanın olmadığını söylemesine rağmen ısrarla yatak odasına girdiği, katılana dua okumaya başladığı ve katılandan ziynet eşyasını istediği, katılanın sanığa inanarak altınları getirmesi üzerine “bunları tülbentte sararak sakla” dediği, katılanın altınları tülbentte sararak sandığa sakladığı ancak sanığın ziynet eşyasını geri isteyerek tülbentte bağlayıp katılana geri iade ettiği, katılanın altınları sandığa kilitlediği, sanığın “seni nazardan kurtaracağız” diyerek birlikte dışarıya çıktıkları, sanığın bir süre sonra katılana “sen evine git biz sonra geliriz” diyerek uzaklaştığı, katılanın eve gittiğinde yaklaşık 10.000 TL değerinde olan altınların yerinde olmadığını farkettiği, bu suretle sanığın dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda; sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sonuç ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 15/10/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.