Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 15057 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 883 - Esas Yıl 2013





Tebliğname No : 11 - 2011/14630MAHKEMESİ : Ünye Ağır Ceza MahkemesiTARİHİ : 12/07/2010NUMARASI : 2010/91 (E) ve 2010/182 (K)Suç : Nitelikli dolandırıcılıkDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.Sanığın, eşinin ortağı olduğu F.. Isı Sistemleri isimli şirkete ait çek karnesini kullanarak, katılana suça konu Akbank Fatsa Şubesi'ne ait 30.08.2008 keşide tarihli, 5.300,00 TL bedelli çeki verdiği, çekin bankaya ibrazında karşılığının bulunmadığının iddia edildiği somut olayda; resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin olarak; sanığın kovuşturma aşamasındaki savunmasında kendisine verilen herhangi bir yetkinin bulunmadığını, suça konu çeki kendisinin keşide ettiğini beyan etmesine rağmen soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği ifadesinde eşinin evde oturduğunu, şirketi kendisinin idare ettiğini söylemesi ve temyiz dilekçesinde de formalite gereği eşinin şirket ortağı olarak göründüğünü, fiilen tanık M.. N.. ile kendisinin ortak olduğunu, eşinin ve ortağının bilgisi dahilinde çekleri imzaladığını iddia etmesi karşısında, gerçeğin hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkartılabilmesi için sadece Cumhuriyet savcısı huzurunda ifade veren ve bu ifadesinde eşine yetki vermediğini, çek keşide ettiğinden haberi olmadığını söyleyen tanık G.. A..'ın dinlenerek ve çevreden araştırma yapılarak, sanığın şirketin işlerini takip edip etmediği, benzer şekilde keşide ettiği başka çeklerin bulunup bulunmadığı, bu şekilde keşide edilen çekler varsa bedellerinin ödenip ödenmediği, sanığın eşi olan tanık G.. A..'ın eşinin şirketi adına çek keşide ettiğini bilip bilmediği, zımnen de olsa rızasının bulunup bulunmadığı hususları araştırılmadan, nitelikli dolandırıcılık suçuna ilişkin olarak da; katılanın suça konu çeki İ.. K.. isimli tanıktan aralarındaki ticari ilişki nedeni ile aldığını söylemesine rağmen, tanığın bu olayla bir ilgisinin bulunmadığını beyan etmesi, sanığın savunmalarında ve temyiz dilekçesinde katılanın, eşi adına çek keşide ettiğinden haberinin olduğunu, zaman zaman ihtiyacı olunca daha önceden de kendisinden hatır çeki istediğini, toplam beş adet çek keşide ettiğini, bu çeklerden üçünün katılanda, ikisinin tanık İ.. K..'da olduğunu söylemesi, aslı bulunamayan çekin fotokopisi incelendiğinde arka yüzünde sanık ile katılanın ciroları arasında bir imzanın daha bulunduğunun görülmesine rağmen imzanın kime ait olduğunun araştırılmaması karşısında dolandırıcılık suçunun unsurlarının tespiti bakımından hilenin katılana yöneltilip yöneltilmediği, suça konu çek karşılığında ne gibi bir maddi menfaatin temin edildiği hususları araştırılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,Kabule göre de;Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/10-108 E., 2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamasına rağmen, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin elde edilen haksız menfaatin iki katı gözetilip 530 gün yerine 600 tam gün olarak tayin edilmesi suretiyle fazla cezaya hükmedilmesi,Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.