Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14794 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 759 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :Asliye Ceza MahkemesiSUÇ : DolandırıcılıkHÜKÜM : MahkumiyetDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Somut olayda; sanık ...'ın, şikayetçilerden ...'e ait hırdavat dükkanına giderek 18 kg duvar boyası, 4 adet tasarruf ampulü ve 2 adet sprey boya aldığı, karşılığında da İsviçre Frangı olduğunu beyan ettiği, ancak; tedavül değeri oldukça düşük olan Vietnam parasını verdiği, şikayetçinin İsviçre Frangının TL değerini internetten öğrendiği ve sattığı malzemelerin değerini düştükten sonra 120,00 TL para üstünü sanığa verdiği, sanığın da malzemeleri daha sonra alacağını söyleyerek para ile birlikte iş yerinden ayrıldığı, daha sonra aynı gün şikayetçi ...'e ait iş yerine giderek, kendilerine borcu olduğunu, borcunu ödemek istediğini söyleyip güven telkin ettikten sonra, şikayetçiye ait işyerinden kazak, parfüm, kolonya, kına gibi malzemeler aldığı, ödemeyi yabancı para ile yapacağını söyleyerek, tedavülde olmayan Hırvatistan parasını şikayetçiye verdiği, sanığın beyanına itibar eden şikayetçinin de, yabancı paradan TL bazında alacağını aldıktan sonra para üstü olarak sanığa 35 TL verdiği, anlaşılmakla; sanığın eylemlerinin her iki şikayetçiye karşı ayrı ayrı dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiş; 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesi uyarınca sanığın belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasının kasten işlenen suçtan dolayı, hapis cezası ile cezalandırılmanın kanuni sonucu olması nedeniyle, bu hususun infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş; hükmolunan adli para cezaları hesaplanırken, TCK'nın 61/8. maddesi hükmüne göre, cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik arttırma ve indirimlerin gün üzerinden yapılması ve sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması sonucu belirlenmesi gerektiği halde, birim gün sayısının tayin edilip günlüğü 20.00 TL hesabıyla adli para cezasına çevrilmesinden sonra indirim maddeleri uygulanması sonuca etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 108/2. maddesi gereğince, tekerrür nedeniyle koşullu salıverilme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamayacağından infazda tereddüte neden olunmaması ile mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbirinin ne şekilde uygulanacağı, süresi ve bu hususta karar verecek mercii 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 108. maddesinde düzenlenmiş olup, aynı maddenin 5. fıkrası ile tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde koşullu salıvermeye ilişkin hükümlerin uygulanacağının belirtilmesi karşısında, denetimli serbestlik tedbirinin süresinin infaz aşamasında 5275 sayılı Kanun hükümleri uyarınca belirlenmesinin gerektiği gözetilerek, 5237 sayılı TCK'nın 58. maddesinin 7. fıkrası gereğince mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağının belirtilmesiyle yetinilmesi gerekirken, infazı kısıtlar biçimde 5275 sayılı Kanun'un 108/4. maddesi uyarınca sanık hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kısmından "1 yıl süre ile" ibaresinin çıkarılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 16/09/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.