Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14728 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 922 - Esas Yıl 2013





Tebliğname No : 11 - 2011/39379MAHKEMESİ : İstanbul 6. Ağır Ceza MahkemesiTARİHİ : 14/07/2010NUMARASI : 2010/149 (E) ve 2010/273 (K)Suç : Nitelikli dolandırıcılık, özel belgede sahtecilikDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. 5237 sayılı TCK'nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, işlenmesi, nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa, dolandırıcılıktan bahsedilemez, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanunu’nun 3. maddesinde banka, 48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. Kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır.Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa, basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.Sanıkların Türkiye İş Bankası'na kredi almak amacıyla başvurup sanık İ.. Ö..'in kredi alan olarak, diğer sanık Emrah'ın da kefil olarak taşıt kredisi, rehin sözleşmesi, taşıt kredisi başvuru formu ve ödeme planlarını imzalayıp kredi aldıkları, sanık Emrah'ın bu başvuru sırasında katılan Ç.. Ç.. adına sahte olarak düzenlenmiş sürücü belgesini ibraz ettiği olayda, eylemlerinin nitelikli dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarını oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine göre, sair temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine, ancak;1-Nitelikli dolandırıcılık suçu açısından; Türkiye İş Bankası A.Ş Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Şubesi'nin 23/06/2010 tarihli yazısına göre sanık İbrahim'e ait taşıt kredisine ilişkin 25/05/2009 tarihinde 1.500 TL, 24/06/2009 tarihinde 1.450 TL tahsilat yapıldığının belirtilmesi karşısında, katılanların kısmi ödemeye muvafakatları olup olmadığına dair beyanı alınarak sonucuna göre 5237 sayılı kanunun 168/2.maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususu tartışıldıktan sonra sanıkların hukuki durumlarının değerlendirmesi gerektiğinin gözetilmemesi,2- Özel belgede sahtecilik suçu açısından sanık E.. Ö.. hakkında kurulan hükümde; sanık müdafii lehe hükümlerin uygulanmasını talep etmesine rağmen, sanığın lehine olan 5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi,Bozmayı gerektirmiş, sanık E.. Ö.. müdafiinin ve sanık İ.. Ö..'in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.