Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14579 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 3898 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, özel belgede sahtecilikHÜKÜM : BeraatDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı,sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.TCK'nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi,nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için,eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir. Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak yada bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir. Sanıklardan ... ... ve kardeşleri adına kayıtlı bulunan, ... ili ... İlçesi, ... köyü, ... mevkii ... parsel no’lu taşınmazın 10.04.1987 yılında ... ve ... ... adına tescil edilmiş olmasına rağmen, sanıkların, 2006 yılı DGD müracaatında bahse konu araziyi kendileri tarafından ekilip dikiliyormuş gibi ... müracaatında işleme soktukları ve sanık ...'nin kardeşi ... ... adına hazırlanmıs sahte içerikli muvaffakatname ile ... ... ...’nin yetkilendirildiği, bu şekilde hazırlanan sahte özel evrakın kullanılması suretiyle İlçe Tarım Müdürlüğü’ne başvuruda bulunulduğu, ancak yapılan kontrollerde söz konusu parsellerle ilgili olarak 2004 yılından beri ... ve ....n ... isimli şahıslara gelir desteği verildiğinin anlaşıldığı ve bu nedenle sanıklara ...D ödemesinde bulunulmadığı, sanıkların bu şekilde üzerlerine atılı suçu işlediklerinin iddia edildiği olayda, sanıklardan ... ...’nin çok yaşlı olması sebebiyle arazileri hakkında doğrudan gelir desteği alınması işlemlerinin oğlu olan sanık ... tarafından yürütüldüğü, sanık ...’nin yalnızca kendisine getirilen belgeleri imzaladığı, sanık ... adına çok sayıda tapu bulunduğu, suça konu tapunun başvurusu sırasında diğer tapuların arasına sehven girdiği, söz konusu arazinin doğrudan gelir desteğinin 15 TL civarında olduğu, bu kadar az bir meblağ için sanıkların suç işleme kastı ile hareket etmeleri hayatın olağan akışına aykırı olacağı ayrıca sanık ...’in 2006 yılı için ... parsel nolu tarla dışında yapmış olduğu toplam 8 parselle ilgili olarak müşterek malik sıfatıyla hissedar olan amcası ... ...... muvafakatını babası ... adına almış olması ve buna ilişkin 8 taşınmazla ilgili muvafakatname düzenlenmesi, akabinde bu muvafakatnamelerle birlikte başvuru yapılması, önceki yıllarda da yine ... ... ile müşterek malik olunan ve DGD başvurusu yapılan bir kısım taşınmaz tarlalarla ilgili yine ... ... muvafakatini gösteren muvafakatnamelerle başvuruda bulunulması ve soncunda DGD'nin alınmış olması ile, ... ... bunlara hiçbir itirazının bulunmaması dikkate alındığında, ... ... adına muvafakat veren sıfatıyla düzenlenmiş olan muvafakatnamelerdeki imzanın ... veya başkası tarafından atılmış ise de, ... ... onayının olduğu ve bilgisi dahilinde bu işlerin yapıldığının kabulünün gerektiği anlaşılmakla, sanıkların haklarında verilen beraat kararlarında bir isabetsizlik görülmemiştir. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyizitirazlarının reddine, Ancak;1136 sayılı Kanun'un 168. ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13.maddesinin 5.fıkrası uyarınca, beraat eden ve kendisini vekille temsil ettiren sanık lehine maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu nedenle 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'un 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün ilgili kısmına "sanıkların kendilerini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenen 2200 TL vekalet ücretinin hazineden alınarak sanığa verilmesi" fıkrasının eklenmesi suretiyle 5320 sayılı Kanun'un 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 322.maddesi uyarınca hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 15.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.