Tebliğname No : 15 - 2012/320499MAHKEMESİ : Ankara 1. Ağır Ceza MahkemesiTARİHİ : 18/07/2012NUMARASI : 2010/437 (E) ve 2012/321 (K)Suç : Nitelikli dolandırıcılık, görevi kötüye kullanmaDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.TCK'nın 158/1-d bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum yada kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kullanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir.Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için, bunların isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının kullanılması gerekmektedir. Araç olarak kullanılma, bu kurum veya kuruluşlara ait yazı veya belgeleri amaç dışı olarak kullanmak şeklinde olabilir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacaktır.Somut olayda; Sanığın serbest avukatlık yaptığı, 18/05/2005 tarihinde A.. K..'ın vekilliğini üstlendiği, A.. K..'ın 07/01/2007 tarihinde öldüğü ve mirasçıları olarak eşi ve çocuklarının bulunduğu, sanığın müvekkili A.. K..'ın öldüğünü bilmesine rağmen avukatlık bilgisi ve yetkisini kullanarak bankalarda uzun süredir işlem görmeyen hesaplarda bulunan paraları icra takipleri yoluyla almak için hareket ederek, ve A.. K..'ın alacaklısı olmayan yurt dışında yaşayan M.. S.. hakkında Ankara 2 İcra müdürlüğünün 2007/5122 sayılı dosyası üzerinden ilamsız icra takibinde bulunup ilgisiz adrese gönderttiği, ödeme emrinin ve icra takibinin kesinleşmesini sağladıktan sonra bu kişinin banka hesabından 8.438 Tl tahsil ettiği, yine M.. S.. hakkında bu defa vekaleti bulunup borçlu ile ilgisi ve alacağı oylayan A.. K..'nın bilgisi dışında Ankara 2. İcra Müdürlüğü'nün 2007/6568 sayılı dosyasında ilamsız icra takibinde bulunarak ilgisi olmayan adrese gönderttiği tebligatın ve icra takibinin kesinleşmesini sağladıktan sonra bu dosyadan da 35,477.08 Tl parayı tahsil ettiğinin iddia edildiği olayda ,Sanık tarafından yürütülen icra takiplerinde, gerçeğe aykırı olarak usulü ve tebligat işlemleri yapılması karşısında, resmi belgede sahtecilik suçundan açılmış dava bulunmadığı görülmekle, zamanaşımı süresi içinde soruşturma yapılması mümkün görülmüştür. 1-)Sanığın avukat olarak vekilliğini üstlendiği kişilere ait vekaletnameleri kullanıp gerçekte alacak-borç ilişkisi bulunmayan M.. Ş..hakkında icra takibi yürütüp kesinleştirerek banka hesabına haciz uygulamak suretiyle menfaat sağlaması şeklinde gerçekleşen eylemi kamu kurumu aracı kılınmak suretiyle dolandırıcılık vasfında olduğu halde,ayrıca unsurları itibariyle oluşmayan görevi kötüye kullanma suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,2-)Sanığın oluşu kabul edilen nitelikli dolandırıcılık eyleminde M.. Ş..hakkında farklı tarihlerde iki ayrı icra takibi yürütülerek menfaat sağlanmakla eyleminin teselsül etmiş bulunması karşısında TCK'nın 43. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi.Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'un 321/326 maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza süresi itibariyle kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 08.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.