Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 13436 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 20317 - Esas Yıl 2012





Tebliğname No : 15 - 2012/128767MAHKEMESİ : İstanbul 4. Ağır Ceza MahkemesiTARİHİ : 12/12/2011NUMARASI : 2011/14 (E) ve 2011/331 (K)Suç : Resmi belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılıkDosya incelenerek gereği düşünüldü;Gerekçeli karar başlığında suç kısmına bankanın aracı kılınması suretiyle dolandırıcılık ibaresinin eklenmesi ile karar tarihinin 09.12.2011 olmasına rağmen 12.12.2011 olarak yazılmasının mahallinde düzeltilebilir maddi hata olduğu değerlendirilmiştir.Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 12.02.2008 tarih ve 2007/9-230-2008/23 sayılı kararı nazara alınarak; sanık müdafiinin 24.02.2012 havale tarihli dilekçesiyle vaki "duruşmalı inceleme isteminin" 1412 sayılı CMUK'nın 318 ve 5271 sayılı CMK'nın 299. maddeleri birlikte yorumlanıp; hükmolunan cezanın süresine göre koşulları bulunmadığından, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek yapılan incelemede:Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.Katılanın, sanığa sattığı mal karşılığı aldığı iki adet çeki mal satın aldığı şahıslara ciro ederek verdiği, bu kişilerin suça konu bankalara ibrazında sahte olduklarının anlaşılması üzerine katılanın çek bedellerini ödeyip, sanık hakkında şikayetçi olduğu somut olayda;1- Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde; 5271 sayılı CMK'nın 231.maddesine göre verilen ve davayı sonuçlandırıcı nitelikte olmayan "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına" ilişkin karara karşı aynı kanunun 231/12.maddesine göre itiraz yolu açık olup temyiz olanağı bulunmadığından 5271 sayılı CMK'nın 264.maddesi uyarınca kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunda merciin belirlenmesinde yanılma, başvuran sanığın haklarını ortadan kaldırmayacağından temyiz dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak kabulü ile görevli ve yetkili ilk derece mahkemesince itiraz konusunda inceleme yapılması için, dosyanın incelenmeksizin iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,2- Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;Sanığın suça konu çekleri sattığı mal karşılığında kendisinden önceki cirantalardan aldığını savunması ve müdafiinin 24.02.2012 havale tarihli dilekçesinde, sanığın çeklerden birisini TC kimlik numarasını belirttiği M. Z. T. isimli şahıstan aldığına dair beyanı ile sanığın 06.05.2011 tarihli duruşmadaki savunmasında suça konu çekleri satın aldığı mal karşılığında katılana verdiğini söyleyip, ifadesinin devamında bu kez de önceden birikmiş borçlarına karşılık suça konu çeki verdiğine dair beyanda bulunması karşısında, ismi geçen M. Z.T.'in araştırılarak sanığın bu kişiden çek alıp almadığı, almış ise suça konu çeklerden hangisini ne amaçla aldığı ile suçun unsurunun oluşup oluşmadığının tespiti bakımından suça konu çekleri önceden doğan borcuna karşılık verip vermediği araştırılarak sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 07.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.