Tebliğname No : KD - 2011/267612Nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan dava sonucunda; sanıkların 5237 sayılı TCK’nın 158/1-c-f maddeleri gereğince 1 yıl 3 ay hapis ve 21.600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Isparta Ağır Ceza Mahkemesi'nin 14.07.2011 tarih ve 2010/86-2011/233 sayılı kararı aleyhine sanık Zekeriya müdafii ile sanık Yahya’nın vaki temyiz istemi üzerine onama talebine dayanılarak dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 05.10.2012 tarihli tebliğnamesi ile Dairemize gönderildiği, Dairemizin 02.04.2014 tarih ve 2012/14897-2014/61420 E-K sayılı ilamıyla kararın bozulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun yürürlüğe girmesi üzerine anılan kanunun 99. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan itiraz üzerine dosya incelenerek gereği düşünüldü:Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz dilekçesinde ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden KABULÜNE, Dairemizin 02.04.2014 tarih ve 2012/14897-2014/61420 E-K sayılı kararının KALDIRILMASINA, Sanık Z..A..ya hükmedilen cezanın nev'i ve miktarına göre yasal koşulları bulunmadığından, sanık müdafiinin duruşmalı temyiz inceleme isteminin, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi delaletiyle uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek yapılan incelemede; Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu,TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır.Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Yaşın küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, ayyaşlık veya bunlara benzer durumlarda bulunma dolayısıyla, fiil ve hareketlerin saikini ve sonuçlarını doğru olarak algılayamayan kişilerin dolandırılması, TCK'nın 158/1-c bendiyle ağırlaştırıcı neden kabul edilmiştir.Algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle kişilerin aldatılması daha kolaydır. Algılama, duyu organları aracılığıyla, olay, nesne ve ilişkileri birbirinden ayırt etme demektir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk, uyuşturucu etkisinde bulunma ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olan kişilerin aldatılması suçun konusudur.Mağdurda zayıf da olsa bir irade, zayıflamış bilinç var olmalıdır. Akla uygun davranma demek, belli bir olay karşısında normal insanlardan çoğunun izleyeceği davranışa uygun hareket etmek demektir. Hâkim, somut olayın mahiyetini, kişinin içerisinde yaşadığı sosyal çevreyi, gelişme derecesini, muhakeme ve fikrî becerisini göz önünde tutarak değerlendirme yapacaktır.Algılama yeteneğinin çok zayıf olması veya hiç olmaması halinde, aldatılması gereken bir irade söz konusu olmayacağından dolandırıcılık suçundan bahsedilemeyeceğinden hırsızlık suçu söz konusu olacaktır. Ceza sorumluluğu olmayan 12 yaşını bitirmemiş çocukların ve tam akıl hastalarının yaptıkları hareketlerin anlam ve sonuçlarını bilemeyeceklerinden aldatılmalarından ve dolandırılmalarından bahsedilemez. 12 yaşını tamamlayıp 15 yaşını tamamlamayan çocukların algılama yeteneklerinin bulunup bulunmadığı araştırılarak, bulunmaması halinde eylem, hırsızlık suçunu oluşturacaktır.Fail, bilerek mağdura uyuşturucu madde vererek veya sarhoş ederek onun algılama yeteneğini azaltmış ise ve oluşturulan bu zayıflık anında mal alınmışa eylem, TCK'nın 148/3 kapsamında mefruz cebir kapsamında değerlendirileceğinden yağma suçunu oluşturacaktır.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;1-Sanıkların algılama yeteneğinin zayıf olduğu belirlenen şikayetçiyi kredi çektirmek için Ziraat Bankası'na götürdükleri, tanıklar S.. Ö.. ve C.. Ç..'i de kefil olmaları konusunda ikna ettikleri, bu yöntemle şikayetçi adına 18.06.2009 tarihinde S.. Ö..'ün kefil olduğu 20.000 TL ile 17.09.2009 tarihinde C.. Ç..'in kefil olduğu 48 ay vadeli 6.000 TL tutarlarındaki kredileri çektirdikleri, alınan 26.000,00 TL'den sadece 2.500 TL'sini şikayetçiye vererek gerisini kendilerinin aldığı, ayrıca bu kredi borcunun ödenmesini teminen alacaklısı sanık Z.. A.. olan, 01.06.2009 keşide, 01.08.2009 vade tarihli 30.000 TL bedelli senet imzalatıp Isparta 1. İcra Müdürlüğü’nün 2009/7167 esas sayılı takip dosyasıyla icraya koymalarından ibaret eylemlerinde, şikayetinin aldatılmasında bankanın bir etkisinin bulunmadığı cihetle eylemlerin, yalnızca 5237 sayılı TCK'nın 158/1-c maddesinde tarif edilen dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde 5237 sayılı TCK'nın 158/1-f-c maddeleri ile hüküm kurularak fazla ceza tayini, 2-Sanıkların, eylemleri teselsül ettiği halde hükmolunan cezalarının zincirleme suç hükümlerine göre artırılması gerektiğinin gözetilmemesi, Bozmayı gerektirmiş olup sanık Z.. A.. müdafii ile sanık Y.. C..'ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı kanunun 326. maddesi gereğince sonuç ceza miktarı bakımından sanıkların kazanılmış haklarının gözetilmesine, 16.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.