Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1191 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 29359 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ :Ağır Ceza MahkemesiSUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilikHÜKÜM : MahkumiyetDosya incelenerek gereği düşünüldü;Sanık ...'un yüzüne tefhim olunan kararda kanun yoluna başvuru süresinin başlangıç zamanı gösterilmediğinden, Anayasa’nın 40/2, 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde belirtilen ilkelere göre; başvurulacak kanun yolu ile ilgili sürenin başlangıcının ve başvuru şeklinin tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıkça gösterilmediğinin anlaşılması karşısında, sanığın temyiz isteminin öğrenme üzerine ve süresinde olduğunun kabulü ile yapılan temyiz incelemesinde; Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak 5237 sayılı TCK'nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir.Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır. Sanıklardan ...'ın, olay günü öğle saatlerinde ... caddesi üzerinde yaya olarak ilerleyen katılan...'ye seslenerek "beni tanıdınız mı, ben .. sarrafın oğluyum, bizden alışveriş yapmıştınız" dediği, diğer katılan ...'nin de yanlarına geldiği, sanık ..'ın aynı sözleri bu katılana da tekrar ettiği, kayınpederinin vefatı nedeniyle yardım dağıtmak istedikleri yönünde sözler söylediği, daha sonra birlikte kuyumcuların bulunduğu çarşıya doğru ilerledikleri, burada sanık ..'ın, diğer sanık ...'u göstererek muhterem bir hoca olarak tanıtıp katılanları yanına götürdüğü, sanık ...'un sohbet esnasında katılanlara hacca ve umreye gittiğinden bahsedip kendilerine de nasip olmasını dilediği, bu şekilde bir süre konuştuktan sonra cebinden bir kaç tomar para çıkartarak bunları hayır için dağıtacağını söylediği, ancak karşılığında katılan ...'nin bir eşyasının hocaya okutulması gerektiğini söylediği, sanık ...'un katılan ...'nin kolundaki iki adet 22 ayar bileziği çıkartarak okutulması için ..'a verdiği, sanık ..'ın da bu bilezikleri okutmak için alarak olay yerinden uzaklaştığı, bir süre sonra sanık ...'un bir paket hazırlaması gerektiğini söyleyerek katılanların yanından gittiği, uzun bir süre bekleyen katılanların, sanıkların gelmemesi üzerine polise gittikleri ve sanıkların bu şekilde dolandırıcılık suçunu işledikleri iddia olunan somut olayda; Mahkemece, sanıkların atılı suçu işlerken kullandıkları sözlerin basit yalan niteliğinde olduğu, hile unsurunu oluşturmadığı, ancak mülkiyeti devir kastı olmayan ziynet eşyalarının alınmasından ibaret eylemin hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilmiş ise de, katılanların ifadesi, sanıksavunmaları, teşhis tutanakları ve tüm dosya kapsamına göre, sanık ...un kendisini muhterem bir hoca olarak gösterip hac ve umreye gittiğinden bahsederek katılanlar üzerinde güven oluşturduktan sonra, çıkarttığı paraların hayır için dağıtılacağını söyleyip öncesinde kendilerine ait bir eşyanın okutulması gerektiğinden bahisle, bu şekilde sergilediği hileli hareketler sonucu bilezikleri alarak haksız menfaat temin ettiği anlaşıldığından, sanıkların eyleminin 5237 sayılı TCK'nın 158/1-a maddesinde öngörülen dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hırsızlık suçundan hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş, sanık.....müdafii ve sanık ...'un temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanun'un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı açısından kazanılmış hakların saklı tutulmasına 26.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.