Tebliğname No : 11 - 2010/94447MAHKEMESİ : Konya 1. Ağır Ceza MahkemesiTARİHİ : 29/09/2009NUMARASI : 2007/231 (E) ve 2009/274 (K)SUÇ : Dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilikDosya incelenerek gereği düşünüldü;Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.Sanık E..H..nin, şikayetçi şirketten almış olduğu mal karşılığında M.. Y.. Dayanıklı Tüketim Malzemeleri Sanayi Ticaret Limited şirketine ait hesaptan keşide edilmiş olan 21.06.2005 keşide tarihli, 50.000.000.000 TL meblağlı çeki şikayetçi şirkete verdiği, çekteki imzanın Milenyum şirketi yetkilisi olan Ş.. Ç..'a ait imza örneğine benzemediği, sanığın da çekteki imzanın yetkili kişilerce atılmadığını belirttiği, çekteki ilk cironun sanığa ait olduğu, çekin ön yüzündeki imzanın kime ait olduğunun tespit edilememesi nedeniyle çekin sahte çek niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği, bu şekilde sanığın dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda;1-Sanığın aşamalardaki tüm savunmalarında suça konu çeki tanzim tarihi ve yeri olmadan 30.06.2004 tarihinde daha önceki borçlarına karşılık verdiğini, şikâyetçi şirket ile açık hesapları olduğu için mal alındıkça hesaba kayıt edildiğini, ödeme yapılınca da düşüldüğünü, daha sonra bu şirketten aldıkları mallarla ilgili olarak kalan borca teminat olması amacıyla kendilerinden çek aldıklarını belirtmesi karşısında; suç tarihinin kesin olarak tespit edilebilmesi amacıyla katılana çekin hangi tarihte verildiği, alındığı sırada keşide yeri ile tarihinin bulunup bulunmadığı hususlarının sorulması ile her iki şirkete ait ticari defterlerle cari hesapların incelenerek çekin ticari ilişki karşılığında verilip verilmediği ile ne zaman verildiği belirlenerek, suçun 765 sayılı Kanun döneminde işlendiğinin tespit edilmesi halinde lehe kanun hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekeceği; 5237 sayılı Kanun döneminde işlendiğinin belirlenmesi halinde ise, suça konu çekin önceden doğmuş borç karşılığında verilip verilmediği, bu şekilde daha öncesinde verilmiş çeklerin bulunup bulunmadığının araştırılması yoluna gidilmesi ile her halükarda sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesi amacıyla çekin ön yüzünde bulunan yazılar ile keşideci imzasının şirket işlerini fiilen yürüten sanık ile asıl şirket yetkilisi olan eşine ait olup olmadığının tespit edilmesi için usulüne uygun bir şekilde imza incelemesinin yaptırılması sonucunda toplanan tüm delillere göre, imzanın kimin tarafından atıldığı, sanık tarafından atıldıysa ticari işleyiş içerisinde zımnen de olsa fiili imza yetkisinin bulunup bulunmadığı, böyle bir yetkinin varlığı halinde sahtecilik suçunun yasal unsurlarının gerçekleşmeyeceği; öte yandan hilenin menfaatin temininden sonra yapılmış olması halinde ise dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmayacağından hareketle, sanığın hukuki durumunun bu hususlara göre değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,Kabule göre de; 2-08.07.2005 tarih ve 25869 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile 5237 sayılı Kanun’un 158/1-son maddesine ilave edilen “Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde hapis cezasının alt sınırı 3 yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz” şeklindeki ek tümcenin, anılan tarihten önce işlenen suçlara uygulanamayacağı gözetilmeden sanık hakkında fazla ceza tayin edilmesi, 3- 5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin 1. fıkrasının “c” bendinde yer alan hak ve yetkileri kullanmak yönündeki yoksunluğun, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverilmeye kadar, üst soyu ile diğer kişiler yönünden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar sürmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.