Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 922 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 2485 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi :Ticaret MahkemesiYukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:- K A R A R -Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili amacıyla girişilen icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkâr tazminatının davalıdan tahsili istemlerine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı yüklenici şirket vekilince temyiz edilmiştir.Davalı taraf icra takibine itiraz dilekçesinde icra dairesinin yetkisine itiraz etmiş; mahkemece, borcun 818 sayılı mülga Borçlar Kanu'nun 73. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 89. maddesi) gereğince para borcu olup götürülecek borçlardan olduğu, bu nedenle davacının yerleşim yerinde icra takibine girişilmesinin mümkün olduğu gerekçesiyle icra dairesinin yetkisine itiraz reddedilerek davanın esası incelenmek suretiyle karar verilmişse de, bu doğru olmamıştır.İtirazın iptali davalarında, Yargıtay’ın istikrar kazanmış uygulamalarına göre icra dairesinin yetkisine itiraz edilmişse, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın öncelikle icra dairesinin yetkisine itirazın incelenip sonuçlandırılması gerekir. İtirazın iptâli davasının görülebilmesi, usulüne uygun şekilde yapılmış geçerli bir icra takibinin varlığına bağlıdır. Geçerli bir takibin bulunmadığı durumlarda, itirazın iptâli davasının görülebilmesine usulen imkân bulunmamaktadır. İcra dairesinin yetkisine itiraz edildiği hallerde bu itiraz incelenip sonuçlandırılmadığı sürece geçerli bir takibin bulunmayacağı açıktır. Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.11.2013 Tarih, 2013/10-395 Esas ve 2013/1568 Karar sayılı ilâmında da aynı kurallar gösterilmiştir.Taraflar arasındaki ihtilâf, eser sözleşmesi ilişkisinden kaynaklandığından, bu türden uyuşmazlıklardan kaynaklanan icra takiplerinin kural olarak, davalının yerleşim yeri, sözleşmenin ifa edileceği yer veya yetki sözleşmesi ile belirlenen yer icra dairelerinden birinde açılması gerekir. Bu türden sözleşmelerde para alacakları yönünden yetkili mahkemeyi alacaklının yerleşim yeri mahkemesi olarak belirleyen ve sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 73. maddesinin uygulama imkânı yoktur. Gerek 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 73, gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 89. maddesi hükümlerinin sadece karz akdinden doğan borçlarla sınırlı olduğunun kabulü gerekir. Aksi halde, bütün para borcu ilişkilerinden doğan ihtilâflarda yetkili mahkemecenin bu maddeye göre tayini gerekeceğinden, para borçlarıyla ilgili tüm ihtilâfların davacının yerleşim yerinde davaya konu olması sonucu doğar ki, bu da; Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda yer alan yetkiyle ilgili kuralları adeta istisna haline getirmiş olur. Oysa, 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 355 ve devamı ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmeleri, niteliği itibariyle iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler olup, karşılıklı edimleri içerir. Bu nedenle, eser sözleşmelerinden kaynaklanan bir alacakta yetkili mahkemenin tayininde 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 73 ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 89. maddesi hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Taraflar arasındaki sözleşme yukarıda da ifade edildiği üzere eser sözleşmesi niteliğinde olup, proje yapım işi olması nedeniyle eseri meydana getirme ediminin davacı taşeronun şirket merkezinde ifa edildiği düşünülebilirse de, dava dilekçesinde açıkça projelerin ...... 'de bulunan şantiye binasında teslim edildiğinin ifade edilmiş olması ve tanık beyanlarıyla da bu hususun doğrulanması karşısında işin teslimiyle edim tamamlanmış olacağından, işin ...... 'de ifa edildiğinin kabul edilmesi gerekir. Bu durumda, davalı şirketin merkezinin ...... ilinde bulunması, taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmadığından yetki sözleşmesinin de bulunmaması ile işin ...... ilinde ifa edilmiş olması hususları gözetildiğinde İstanbul İcra Müdürlüğü nezdinde girişilen icra takibinin geçerli bir icra takibi olduğundan söz edilemez. Açıklanan kurallar dairesinde, davanın geçerli bir icra takibi olmadığından davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile icra takibinde icra dairesinin yetkisine itirazın reddedilerek, işin esasına girilip karar verilmiş olması doğru olmayıp, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu yönden bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı şirketin temyiz itirazının kabulüyle hükmün temyiz eden davalı şirket yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 23.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.