Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1214 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 5493 - Esas Yıl 2015





Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili Avukat ... ... ile davalı .... vekili Avukat ... geldi. Diğer davalı ... San. Tic. Ltd.Şti. yetkilisi ile İhbar olunan... A.Ş. yetkilisi gelmedi. Temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:- K A R A R -Dava, kanuni ipotek hakkının tescili istemine ilişkin olup, mahkemenin; davanın reddine dair kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, davalılardan ...A.Ş.'nin maliki olduğu...Mahallesi, 187 ada 1 parsel sayılı taşınmazda yapılan inşaata ilişkin arsa sahibi olan iş sahibi şirket ile diğer davalı şirket arasında inşaat yapımına ilişkin sözleşme olduğunu, yüklenici şirket ile müvekkili şirket arasındaki sözleşme ile müvekkili şirketin inşaatın fiber takviyeli beton cephe elemanlarının yapılması işini alt yüklenici olarak üstlendiğini, muaccel hale gelen ve ödenmeyen 641.649,00 TL üzerinden taşınmazın tapu kaydına kanuni ipotek hakkının tesciline karar verilmesini talep etmiş, davalı...A.Ş. vekili hak düşürücü süre itirazında bulunmuş, esasa ilişkin olarak ise davanın reddini savunmuş, diğer davalı davaya cevap vermemiş, mahkemece üç aylık süre içinde başvuru olmadığı ve alacağın varlığının usulüne uygun olarak ispatlanmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 893 vd. maddelerde düzenlenen kanuni ipotek hakkının tescili davasıdır. Davacı, davalılar arasındaki eser sözleşmesine dayalı olarak yapılan inşaatlardaki bir kısım işlerin yapılması için, davalı ... San. ve Tic. A.Ş. ile kendisi arasında yapıldığını belirttiği sözleşmeye dayalı olarak alt yüklenici olarak yaptığı ve karşılığını alamadığını belirttiği iş bedeli alacağı nedeniyle kanuni ipotek hakkının tescili talebinde bulunmuştur. Davalı ...A.Ş. iş sahibi, diğer davalı yüklenici, davacı ise alt yüklenicidir. Mahkemece üç aylık süre içinde başvuru olmadığı ve alacağın varlığı usulüne uygun olarak ispatlanmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş olup red sebeplerinden birisi esasa, birisi ise usule ilişkin olduğundan hüküm ve gerekçede çelişki meydana gelmiştir. Kararda sözü edilen dava açma süresi hak düşürücü süredir. Hak düşürücü süre HMK 114/2. maddede belirtilen özel yasadaki dava şartı olup, dava şartı eksikliği halinde HMK 115. madde gereğince davanın usulden reddi gerekir. Kararda sözü edilen alacağın varlığının ispatlanmaması ise usule ilişkin değil ancak esasa ilişkin red sebebi olabilir. Usulden red kararı ile esastan red kararının sonuçları ve oluşturulacak hükmün kapsamında farklılıklar vardır. Mahkemenin davayı esastan mı yoksa usulden mi reddettiğinin karardan açıkça anlaşılması gerekir. Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK'da da yer verilmiştir. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK 298/2. maddede ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.HGK'nun 24.02.2010 Tarihli 2010/1-86 Esas, ve 2010-108 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; "yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.”Kararın gerekçesinin kendi içinde çelişkili olması ve hüküm kısmı ile gerekçenin bir kısmı arasında çelişki yaratılması da; yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.Somut olayda mahkemece; gerekçeli kararın gerekçe bölümünde hem usulden red sebebi olan hak düşürücü süre niteliğindeki sürenin geçtiğinden söz edilmesi hem de esastan red sebebi olarak alacağın varlığının ispatlanmadığından söz edilmesi, hüküm kısmında ise esastan red anlamına gelecek şekilde hüküm kurulmak suretiyle çelişki yaratılmış olması nedeniyle yasal gerekçeyi taşıyan hüküm kurulduğundan söz edilemez. Yerel mahkemece; bir davanın hem esastan hem usulden reddinin mümkün olamayacağı da gözetilmek suretiyle yapılması gereken iş; öncelikle davanın esastan mı usulden mi reddedildiğini belirlemek, buna göre kararın gerekçesi içindeki çelişkiyi ortadan kaldırmak ve çelişkisi giderilmiş gerekçeye uygun biçimde yeniden hüküm kurmaktır. Bu nedenle işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak hükmün bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre bu aşamada davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 1350,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay'daki duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 24.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.