Davacı tarafından, davalı aleyhine 28.3.2005 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali tescil veya tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 12.6.2006 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, tayin olunan 6.2.2007 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı A…….. ve vekili Av.A.. geldi. Karşı taraftan davalı ve vekili gelmedi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: Davacı, 3.3.2004 tarihli inanç sözleşmesi başlıklı belgeye dayanarak, dava konusu taşınmazların ilerde mülkiyetinin kendisine devredilmek üzere oğlu davalı üzerine tapulandığını, ayrıca kendi hesabındaki paraları da emaneten oğlu hesabına yatırdığını ileri sürerek tapu iptali tescil ve alacak isteminde bulunmuştur. Davalı, davacının dayandığı belge altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, ancak bu belgenin de 1988 yılında, oturdukları evin su elektrik abonelik işlemleri için verilen imzalı belge üzerinde doldurulduğunu savunmuş ve davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacı temyiz etmiştir. Dava, inanç sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali tescil ve alacak istemine ilişkindir. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı işlemin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın inanılan tarafından kullanılma, yönetilme ve inanana iade şartlarını içeren borçlandırıcı bir işlemdir. 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi; inanç sözleşmesi, inanılana bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inananın tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla; inanan inanılan namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona (inanana) geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir. İnanç sözleşmesi anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, makine ile yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış, parmak izli veya mühürlü senetler gibi.) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa HUMK.nun 292.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi "tanık" dahil her türlü delil ile ispat edilebilir. Yazılı delille veya yazılı delil başlangıcı yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HUMK.m.236) yemin (HUMK.m.344) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. Eldeki davada da davacı, 3.3.2004 tarihli davalının imzasını taşıyan "inanç sözleşmesi" başlıklı belgeye dayanmıştır. Davalı belge içeriğinin davacı tarafından amaca aykırı olarak doldurulduğunu ileri sürmüş, mahkeme bu savunmayı yerinde görmüştür. Gerçekten, "beyaza imza" ya da "açığa imza" olarak isimlendirilen, karşı tarafa güvene dayalı olarak verilen imzalı boş belgelerin içeriğinin imza sahibinin rızası hilafına doldurulması tatbikatta sık karşılanan olgulardandır. İmzalı boş kağıdı karşısındakine veren kimse onun üzerine kendisini zararlandırıcı nitelikte eklemeler yapılabileceğini öngörmesi gerekir. Bu nedenle doğacak tehlike ve rizikoları ilk başta kabul etmiş sayılır. Açığa imza atılmak suretiyle düzenlenen senetlerin, anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu kanıtlanmadıkça geçerlidir. Senedin hüküm ve gücünü ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler HUMK.nun 290. maddesi hükmünce şahitle kanıtlanamaz. Yazılı delille ispatı gereken hususlarda diğer tarafın açık muvafakatı ile tanık dinlenebilir. Tüm bu açıklamalardan sonra somut olaya yeniden döndüğümüzde, davacının dayandığı belgenin içeriğinin davalının aleyhine sonradan doldurulduğu savunması, az yukarıda açıklandığı gibi yazılı bir belge ile kanıtlanamamıştır. O halde, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sözü edilen nitelikte bir inanç sözleşmesi bulunmaktadır ve davanın bu sözleşme çerçevesinde incelenerek sonuçlandırılması gerekir. Mahkemece, tüm bu olgular gözetilerek, tapu iptali ve tescil isteğinin ve yine yazılı belge ile kanıtlanan alacak isteminin hüküm altına alınması gerekirken aksine düşüncelerle davanın reddi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 500,00 YTL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana geri verilmesine 6.2.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.