MAHKEMESİ : Erzurum 2. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 02/04/2013NUMARASI : 2010/110-2013/234Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 10.02.2010 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne kısmen reddine dair verilen 02.04.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:K A R A RDava, yapsatçı konumunda olan davalılardan bağımsız bölüm temlik alan davacının tapu iptali ve tescil, ikinci kademede ise tazminat talebine ilişkindir. Davalılar, davanın reddini savunmuştur.,Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir. 1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere, tüm dosya içeriğine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.2- Davalılar yüklendikleri edimi kendi kusurları ile yerine getirememişlerdir. Edimlerini yerine getirmediklerinden davacıya yapılan temlik işleminin hüküm ve sonuç meydana getirmeyeceği, temlikin ise sadece bir taahhüt işlemi olarak kendilerini borçlandıracağı açıktır.Davada ikinci kademede tazminat talebinde bulunulmuştur. Gerçekten, davacı akidi olan taraftan Borçlar Kanununun 96. maddesine dayanarak ademi ifa sebebiyle tazminat isteyebilir. Buradaki borcun nedeni, borçlunun (yüklenicinin) taahhüdünü ihlal etmesidir. Borçlunun taahhüdü, genellikle bir akte dayandığından buna “akdi tazminat”, borçlunun sorumluluğuna da “akdi sorumluluk” denilmektedir. Borçlar Kanunun 96. maddesi gereğince ödenmesi gereken tazminat ise alacaklının müspet zararıdır. Müspet zarardan da, borçlu edayı gereği gibi ve vaktinde yerine getirseydi alacaklının mameleki ne vaziyette bulunacak idi ise, bu vaziyetle mamelekin hali hazır vaziyeti arasındaki fark anlaşılmalıdır.Davacının bedel yükümlülüğünü yerine getirdiği sabittir. Yükleniciler mülkiyeti nakil borcunu ifa edemediklerinden Borçlar Kanununun 96. maddesi gereğince davacının zararlarını tazmin etmeleri gerekir. Davacının taşınmazın mülkiyetini değil, tazminat isteyebileceği davanın açıldığı 10.02.2010 tarihinden sonra ortaya çıktığından başka bir anlatımla, tazminatın borçlusu iade için dava tarihinde temerrüde düştüğünden ödenmesi gereken tazminat miktarının taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerine göre bulunması gerekir.Bu durumda mahkemece, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinin davacının talep ettiği tutar da dikkate alınarak, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi gerekirken satış vaadi sözleşmesi tarihi olan 03.02.2006 tarihi itibari ile taşınmazın değerinin belirlenerek, bu tutarın yasal faizi ile hüküm altına alınmış olması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana geri verilmesine, 08.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.