Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 9132 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 5159 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Manavgat 3. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 26/12/2013NUMARASI : 2012/384-2013/546Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 02.07.2012 gününde verilen dilekçe ile komşuluk hukukuna aykırı davranış nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.12.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:K A R A RDava, komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat isteğine ilişkindir.Davacı vekili, kuyumculuk yapan müvekkilinin işyerinin davalıların işyerlerinin arasında kaldığını ve davalıların yan yana kalan kısımları ve üstte kalan kısımları perde ve gölgelik çekmek, ürünlerini sergilemek suretiyle kapattıklarından müvekkilinin işyerinin görünmesini engellediklerini, şikayet ve müracatlarının sonuç vermediğini, yaptırdığı tespitte ekonomik faaliyetlerinin etkilendiğinin ortaya çıktığını iddia ederek maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.Davalılar vekili, turizm bölgesinde bu tarz sergileme ve tezgah kurmanın olağan bir uygulama olduğunu, müvekkillerinin kendi ürünlerini sergilemesinin davacının iş yapmasına engel olmayacağını ve davanın reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir.Hükmü, davalılar vekili temyiz etmiştir.TMK m. 683 deki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceğitemel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nın "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir. Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığı ile tespit edilmesi, tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 sayılı Borçlar Kanununun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nın 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz.Mülkiyet hakkının taşkın kullanılmasında ölüm veya cismani zarar söz konusu ise BK’nun 53 vd. maddelerine göre, ölüm veya cismani zarar bulunmadığı takdirde, komşu taşınmaz maliklerinin sağlık, huzur ve sükunları mülkiyet hakkının taşkın kullanılması nedeniyle bozulmuş ise kusursuz sorumlulukta uygulanan BK’nun 56. maddesi uyarınca manevi tazminata hükmedilebilir. Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince;Hükme esas alınan bilirkişi raporunda gelir gider ve kâr hesabında çelişki bulunmaktadır. Kaldı ki davada lehine hükmolunacak zararın dava konusu dönemde elde edilen gelirden tüm giderler çıktıktan sonra kalan kısım üzerinden hesaplanması gerekirken mahrum kalınan tazminatın giderler düşülmeksizin sadece gelir üzerinden hesaplanması doğru görülmemiştir.Ayrıca, davalıların eylemleri nedeniyle gerçek zararın net olarak belirlenmesi mümkün olmadığına göre 6098 sayılı TBK'nın 50/2 (818 sayılı BK'nın 42) maddesi gereğince olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemler göz önünde tutularak hakkaniyete uygun bir tazminatın belirlenmesi gerekirken hesap çelişkisi içeren bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulması doğru görülmemiştir.Öte yandan, BK'nın 56. maddesi uyarınca manevi tazminatın hüküm altına alınabilmesi için bedensel bütünlüğün zedelenmesi veya ölüm halinin bulunması gerekir. Somut olayda, davalıların verdiği zarar nedeniyle manevi zararın oluştuğu kanıtlanamadığından bu istemin reddi gerekirken kabulü de doğru değildir. Mahkemece, yukarıda belirtilen hususlar gözetilmeden yazılı gerekçeyle hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeplerle kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davalılar vekilinin temyiz iti razlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 08.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.