MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 31.10.2013 gününde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi ve eski hale getirme istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 30.06.2015 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle tayin olunan 18.10.2016 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Av. ... ile davacı vekili Av ... geldi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilikten sonra gelenlerin sözlü açıklamalar dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş Karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: KA R A RDava, komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi ve mülkiyet hakkına dayalı kal isteğine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin 38 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, davalının ise komşu 66 parsel sayılı taşınmaz maliki olduğunu, taşınmazların bulunduğu ....Köyünün doğal sit alanı içinde yer aldığını, davalının hiç bir yerden izin almadan arsasının üç sınırını tamamen kapsayacak şekilde üç katlı ruhsatsız bina inşa ettiğini, iki taşınmaz arasına yüksek duvar ördüğünü, bina ve bahçe duvarının imar mevzuatına, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına dair yasal düzenlemelere, komşuluk hukukuna aykırı olduğunu, ayrıca parseline tecavüzünün olduğunu, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aştığını ileri sürerek davalının el atmasının önlenmesine, eski hale getirilmesine ve kal kararı verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili, davacının kendi binası dahil aynı köyde bütün binaların yapı ruhsatı bulunmadığını, yapının davacı parseline tecavüzlü olmadığı gibi inşaatın davacıya ve doğaya zararının olmadığını, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.TMK m. 683 deki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir. Elatmanın önlenmesi davası açılabilmesi için kural olarak zararın doğmuş olması gerekir. İleride zarar doğacağından bahisle dava açılamayacağından bu şekilde açılan davalar reddedilmelidir. Ancak, istisnai durumlarda, henüz zarar doğmadığı halde, yakın gelecekte zarar doğacağı pek muhtemel veya muhakkak ise, davacıya zarar tehlikesinin önlenmesi davasını açma hakkı tanınmalı, zararın doğması beklenmemelidir. Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. Kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da elatmanın önlenmesi davasını etkilemez. Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır. Taşkın kullanma belirlendiği takdirde elatmanın tamamen ortadan kaldırması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığı ile tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengeleri gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir. Diğer taraftan, davalının kendi taşınmazı üzerine yaptığı yapının ruhsatsız olduğu, imara aykırı bulunduğu ileri sürülüp, TMK’nun 737. maddesi uyarınca yıkım ve eski hale getirme istenemez. Yapının imara aykırı olması yanında bir zararın doğması da şarttır. Salt imara aykırılık, idari mercileri ve idare mahkemelerini ilgilendiren bir husustur. Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sonucunda davalının kendi taşınmazı içerisine yapmış olduğu yapı nedeniyle bir zararın doğmuş olduğu belirlendiği takdirde davanın kabulüne, aksi halde reddine karar verilmelidir. Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; mahkemece davalıya ait yapının ve duvarlarının davacı parseline tecavüzü olup olmadığı, yine dava konusu yapıların komşuluk hukuku ilkelerine aykırılık oluşturup oluşturmadığı yönünden dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde keşif yapılmış, bilirkişiler inşaat mühendisi-Gayrimenkul Değerlendirme uzmanı tarfından ibraz edilen 26/08/2014 tarihli ayrıntılı rapor ile davalı parselin davacı parseline bina ve duvar yapılmak sureti ile 5.42 M2 lik tecavüzünün olduğu, imar kanununa aykırı olarak inşa edildiği, davacıya ait binanın görüş alanını daralttığı ve hava akımını kısıtladığı bildirilmiştir. Keşif sonucu alınan bilirkişi raporlarında ve toplanan diğer delillere göre davacının, davalının kendi taşınmazına yaptığı yapı nedeniyle hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan zararının bulunduğu saptanamamış, zarar ispatlanamamıştır. Bu durumda yukarıda değinilen ilkelere göre davacının komşuluk hukukundan kaynaklanan bir zararı tespit edilemediğinden, 26.08.2016 tarihli raporda belirtildiği şekilde çaplı taşınmaza tecavüzlü kısmın kaline karar verilmesiyle yetinilmesi, komşuluk hukukuna aykırılığa ilişkin taleplerin ise reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.350 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.