MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 09.10.2012 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil ya da tazminat talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 21.05.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar ... ve ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: K A R A RDava, inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil ya da tazminat istemine ilişkindir.Davacı vekili, ...ili,... ilçesi, ... Köyü 70 parselde kayıtlı taşınmazın, müvekkili tarafından dava dışı ...lakaplı şahıstan 4.000,00 TL karşılığında satın alındığını ve o tarihten beri imar ve ihya etmek suretiyle kullandığını, taşınmazın tapusunun oğlu ... adına kaydedildiğini ancak oğlunun borçlarından dolayı elinden çıkması endişesi ile taşınmazı dava dışı Hayrullah isimli şahsa devrettiğini, bu şahsın da taşınmazı davalıya devrettiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın ve üzerindeki muhdesatın müvekkiline ait olduğunun tespiti ile taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptalini ve müvekkili adına tescilini talep etmiştir. Davalı vekili, dava konusu taşınmazın tapuda resmi senetle müvekkiline devredildiğini, davacının haksız işgalci konumunda bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacılar ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu olayda, davacı ...'ın yargılama devam ederken 23.03.2013 tarihinde vefat ettiği, bunun üzerine mahkemece ölen davacının mirasçıları adına tebligat çıkarıldığı, mirasçılardan ...ve ...'ın davaya devam edeceklerini bildirdikleri ve kendilerini vekille temsil ettirdikleri, diğer mirasçıların ise davaya katılımlarının sağlanamadığı anlaşılmıştır. Davacı ...'ın terekesi halen elbirliği halinde mülkiyete tâbidir. Elbirliği halinde mülkiyette, dava konusu olayda olduğu gibi mirasçılar arasında ortaklık bağı vardır. Bu kişiler mirasçı sıfatı ile bir mala veya hakka birlikte malik olmak durumundadır. Türk Medeni Kanununun 701 ila 703. maddeleri uyarınca bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği bulunmadığından ortaklardan her birinin eşya üzerinde doğrudan bir hakkı da yoktur. Bu anlatımın doğal sonucu olarak da mülkiyet bütünüyle ortakların tümüne aittir. Elbirliği mülkiyetinde malikler mülkiyet payını ayırmadığından eşya üzerinde paydaş değil ortaktır. Yine bu tür mülkiyette, işin özelliği gereği, ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Davalı tarafta yer alacakları zaman, davanın ortakların tümü aleyhine açılması gerekir. Hukukumuza göre bir ortak tek başına dava açabilir ise de, açılan bu davaya devam edilebilmesi için kural olarak öteki ortakların açılan davaya olur vermeleri ya da davanın miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile sürdürülebileceği benimsenmiştir. Bu kural, davayı açan kişinin yargılama sırasında vefat etmesi halinde de geçerlidir. Dava ehliyetinin varlığı, mahkemece re’sen araştırılması gereken hususlar arasında bulunduğundan, davaya katılmayan ortakların olurları alınmaksızın veya Türk Medeni Kanununun 640. maddesi uyarınca miras şirketine temsilci tayin edilmeksizin davanın sürdürülmesi, davanın esası incelenmek suretiyle karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, bir kısım davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.