MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDavacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 13.01.2014 gününde verilen dilekçe ile önalım hakkından kaynaklanan tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 13.12.2014 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:KA R A RDava, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davalılar, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.Önalım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tâbi taşınmazlarda payın üçüncü kişiye satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak, paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir. Önalım hakkının kullanılmasıyla, bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli, tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir. Önalım hakkına konu payın, dava sırasında bir başka kişiye veya satışı yapan paydaşa satılması halinde davacının 6100 sayılı HMK’nın 125. maddesi hükmü uyarınca seçimlik hakkı olduğundan dilerse davayı yeni satın alan şahsa yöneltir, dilerse davasını tazminata dönüştürerek davalı hakkındaki davasını devam ettirir. Bu nedenle, davacıya seçimlik hakkını kullanması için süre verilmelidir. Önalım hakkına ilişkin payın, satış yapan önceki paydaşa dönmesi davacının ilk satışla doğan önalım hakkını kullanmasına engel değildir.Bu gibi hallerde, ilk satış bedeli ile ikinci satış bedeli farklı ise davacının hangi satış bedelinden sorumlu olacağı önem kazanır. Önalım davası açıldıktan sonra davaya konu payı satın alan kimse önalım davasının açıldığını bilerek kötü niyetle iktisap etmişse davacı daha düşük ise ilk satış sözleşmesindeki satış bedeli ile, aksi halde son satış bedeli ile sorumludur. Davacı, davayı yönelttiği kimsenin kötü niyetli olduğunu iddia eder ise bu iddiasını ispatlamakla yükümlüdür. İkinci satış, ilk satan paydaşa daha yüksek bir bedelle yapılmış ise o kimse ilk satışın tarafı olduğu için kötü niyetli olduğunun kabulü gerekir. Ayrıca kötü niyetin kanıtlanmasına gerek yoktur. Somut olaya gelince; davacı, dava konusu taşınmazdaki davalı ... adına kayıtlı hisselerin, 14.01.2014 tarihinde dava açıldıktan sonra, resmi senet ile her bir hisse 30.000 TL bedelle davalı ...'a bedeli yükseltilerek kötü niyetli olarak satıldığını ileri sürmüş ve davasını HMK’nın 125. maddesince dahili davalı ...'a yöneltmiştir.Önalım hakkına konu hisselerin, davadışı önceki malik ...tarafından davalı ...'a, dava açıldıktan sonra davalı tarafından ...'ın kızı olan diğer davalı ...'a satışının yapıldığı ve bu sebeple davalının kötüniyetli olduğu anlaşıldığına göre, ...'nin diğer davalı ...'e yaptığı satış ve satışın bedeli bu davayı etkilemeyecektir. Dolayısıyla, ...'ye yapılan satışın bedeli ile tapu harç ve masraflarının davacı tarafından depo edilmesi karşılığında, dava konusu taşınmazdaki davalı adına olan hissenin iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harçın istek halinde yatırana iadesine kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 03.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.