Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12.06.2003 gününde verilen dilekçe ile taşkın inşaat sebebi ile tapu iptali, tescil, karşı dava ile müdahalenin men'i ve kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; tapu iptal, tescil talebinin kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen 05.04.2007 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı/karşı davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra duruşma talebi değerden reddedilmiş olmakla dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: Dava, Türk Medeni Kanunu'nun 725. maddesine dayalı taşkın yapı nedeniyle temliken tescil istemine ilişkindir. Davalı, davanın reddini savunmuş, karşı davasında çapa bağlı taşınmaza elatmanın kal suretiyle önlenmesini istemiştir. Mahkemece, asıl davanın kabulü ile bilirkişinin 18.10.2006 tarihli krokisinde; B-C harfleriyle işaretlenen taşınmaz bölümlerine ait davalı tapusunun iptaline, bu yerin davacının mülkiyetindeki 8 parselle birleştirilerek davacı adına tesciline karar verilmiştir. Hükmü, davalı ve karşı davacı temyiz etmiştir. Asıl davadaki istemin dayanağı Türk Medeni Kanunu'nun 725. maddesidir. Gerçekten, Yasa'nın 718. maddesine göre arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Mülkiyet kapsamına yasal sınırlamalar ayrık olmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer. Türk Medeni Kanunu'nun 725. maddesinde mülkiyet hakkı kapsamına ayrıcalık getirilmiş, anılan maddeyle durum ve koşulların haklı göstermesi halinde taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimseye uygun bir bedel karşılığı taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulması veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının devrini isteme yetkisi tanınmıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse, taşkın yapı bir taşınmazda yapılan inşaatın bu taşınmazın sınırlarını aşarak komşu taşınmaza taşması, tecavüz etmesidir. Bu tecavüz komşu taşınmazın yüzeyine veya altındaki toprak ya da üstündeki hava tabakasına yapılmış olabilir. Örneğin; bir inşaatın temellerinin, duvar, balkon ve saçaklarının yandaki araziye taşmış olması olanaklıdır. Nitekim somut olayda; davacının başlangıçta balkon çıkıntısı olarak inşa ettiği taşınmazı sonradan kapatarak oda haline getirdiği ve kendisine ait çap içerisinde kalan yapıya bağladığı, bu şekilde ortaya çıkan tecavüzün davalı ve karşı davacının arsası üzerindeki hava tabakasına yapıldığı görülmektedir. Yasa koyucunun, mülkiyet hakkının kullanılmasına taşkın inşaat sebebiyle sınırlama getirmesindeki maksat, var olan ekonomik değerlerin korunmasıdır. Fakat hemen belirtilmelidir ki, taşkın yapı sahibinin korunması için iyiniyetli olması, diğer bir anlatımla taşınmaz zemininin kendisine ait olduğu ya da 05.07.1944 tarih ve 12/26 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, mülkiyetin ileride kendisine geçirileceği inancıyla hareket etmesi gerekir. Eldeki davada, öncesi 1689 parsel olan taşınmaz kadastro çapına bağlı olduğundan, çapa bağlı taşınmazda davacının iyiniyet iddiası dinlenemez. Bundan ötürü, iyiniyetli olmayan 8 parsel maliki davacının taşkın yapı nedeniyle temliken tescil davasının dinlenme olanağı yoktur. Davalı ve karşı davacının çapa dayalı haksız elatmanın kaldırılması ve kal istemine yönelik davasının reddine dair temyiz itirazlarına gelince; Dosyadaki bilgi ve belgelerden taraflara ait taşınmazın bulunduğu yerde kadastro işlemlerinin yapıldığı, 2004 yılında da imar uygulamasına geçildiği anlaşılmaktadır. Davacı ve karşı davalı, taşkın yapının imar uygulaması sonunda ortaya çıktığını ileri sürmüştür. Gerçekten, 3194 sayılı İmar Yasası'nın 18/9. maddesi hükmü n...Tamamının veya bir kısmının plan veya mevzuat hükümlerine göre muhafazası mümkün görülmeyen yapılar ise, birden fazla parsele rastlayabilir. Hisseli bir veya birkaç parsel üzerinde kalan yapıların bedelleri, ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmedikçe ve aralarında başka bir anlaşma temin edilmedikçe veya şüyuu giderilmedikçe, bu yapıların eski sahipleri tarafından kullanılmasına devam olunur." şeklindedir. Getirilen bu özel hüküm ile, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile zemin arasındaki hukuki ilişki kesilmiş, bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece, bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmış, zemin malikinin tasarruf gücü kısıtlanmıştır. 2981 sayılı Yasa'nın 3290 sayılı Yasa ile değişik 10/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirilmiştir. Yukarıda açıklanan ayrıcalıklar ile bir kimse kendi taşınmazı üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşa etmiş, imar uygulaması sonucu bu yer üçüncü kişiye ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamamış ve imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğu duyulmuştur. Böyle olunca mahkemece, yerinde keşif yapılarak ve imar işlem dosyasından yararlanmak suretiyle, davacı ve karşı davalının çekişme konusu taşkın yapıyı hangi tarihte inşa ettiği belirlenmeli, yapının inşa edildiği tarihte davacıya ait çap kaydında kalıp kalmadığı saptanmalı, çap kaydında kaldığı ve imar uygulaması sonucu davalı ve davacının çapı içerisine girip girmediği bilirkişiden alınacak ayrıntılı ve gerekçeli raporla saptanmalı, karşı dava hakkında bu şekilde bir sonuca ulaşılmalıdır. Mahkemece, bu yönler bir yana bırakılarak yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün (BOZULMASINA), peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 02.06.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.