Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 11.7.2002 gününde verilen dilekçe ile tapu kaydında baba adı düzeltilmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kesin süreye uyulmaması nedeniyle reddine dair verilen 21.3.2003 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:Dava, tapu kaydına yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkindir.Taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet veya diğer hak sahiplerinin isim, soy isim, baba adı, doğum tarihleri gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme davalarının kaynağını oluşturur. Bu nedenle de bu tür davalarla kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir.isim düzeltme davaları, taşınmazın aynına ilişkin bulunduğundan HUMK.nun 13. maddesi uyarınca, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır.Böyle bir davayı tapu maliki ile mirasçıları açabilir. Bunun yanısıra 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanununun 702. maddesinin son fıkrası ile ortaklardan herbirinin topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabileceği ve bu korumadan bütün ortakların yararlanabileceği öngörüldüğünden, elbirliği mülkiyetinde, ortaklardan herhangi biri de, tek başına tapuda miras bırakanla ilgili düzeltme isteyebilir. Ayrıca bu tür davanın, bir başka dava nedeniyle verilen yetkiye dayanılarak açılması da mümkündür. Böyle bir yetki verildiğinde, yetkiye dayanılarak dava açan kişinin, aktif dava ehliyeti vardır.Tapu Sicil Müdürlüğüne yöneltilerek açılması gereken kayıt düzeltme davalarında, mahkemece sağlıklı bir inceleme yapılmalı, kayıt maliki ile ismi düzeltilecek kişinin aynı kişi olduğu kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Bu saptama yapılırken de aşağıda açıklanan yöntem izlenmelidir.1- Düzeltilecek tapu kaydı tüm dayanakları ile birlikte getirtilmelidir.2- Nüfus Müdürlüğünden, kayıtta geçen kişi ile aynı kimlik bilgilerine sahip bir başka kişinin kaydının bulunup bulunmadığı sorulmalı, kaydı düzeltilecek kişinin nüfus kaydı, tapu ve dayanakları ile bağlantı oluşturacak şekil de incelenmeli, gerekirse kök kayıtlar da istenmelidir.3- Cumhuriyet Savcılığı aracılığıyla, taşınmazın bulunduğu mahalde kayıt maliki ile aynı ismi taşıyan başka kişi bulunup bulunmadığı araştırılmalı dır.4- istem konusunda tanık dinlenmelidir.5- Tüm araştırmalar sonucu hala kesin bir kanaat oluşmamış ise, tanıklar ve varsa tespit bilirkişileri de taşınmaz başından dinlenerek keşif yapılmalıdır.Açıklanan bu hususlar çerçevesinde inceleme ve araştırma sonucu, tapu ve nüfus bilgileri arasında bağlantı ve tutarlılık sağlandığında davanın kabulü yoluna gidilmelidir.Ayrıca, davanın niteliği gereğince, yargılama harcı ve gerektiği hallerde vekalet ücreti maktu olarak belirlenmelidir.Tapu Sicil Müdürlüğü de yasal hasım olduğundan yargılama giderlerinden sorumlu tutulmamalıdır.Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;Somut olayda, davacı Sulh Hukuk Mahkemesince verilen yetkiye dayanarak, tapu kaydına baba adı yazılması isteminde bulunulmuştur. Bir başka mahkemede görülmekte olan davanın yargılaması sırasında, taraflardan birisine verilen yetki ile açılan davalarda, yetki sahibi kişi davacılık sıfatı da kazanmış olur. Tapuda kayıt düzeltim davalarında davacı sıfatı her ne kadar kayıt maliki ya da mirasçılarına ait ise de, yetki ile açılan davalar bu kuralın istisnasını oluşturur. Kaldı ki yukarıda açıklandığı gibi, iştirak halinde mülkiyetin söz konusu olduğu durumlarda sadece mirasçılardan birisinin dava açması dahi Medeni Kanunun 702. maddesi uyarınca olanaklıdır. Davacı, mirasçı olmamakla birlikte, mahkeme kararı ile taraf sıfatı kazanmıştır.Mahkemece, davacının taraf sıfatı bulunduğu malik mirasçılarının dinlenmesinin ancak, davanın kanıtlanması açısından gerekebileceği, davada taraf olarak yer almalarının gerekmediği, gözetilmeden, yargılamayı hızlandırma çarelerinden biri ve davayı sonuçlandırmaya yönelik usulü işlemlerden olan kesin süre kurumuna başvuruyu gerektirmeyen bir usuli işlem için kesin süre verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.Sonuç : Yukarıda yazılı nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, 10.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.