Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6642 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 5122 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Pozantı Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 27/06/2006NUMARASI : 2006/1035-2006/3047Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 24.02.2006 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve yayla olarak sınırlandırılması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 27.06.2006 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:K A R A RDava, yayla olduğu iddia edilen çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ve özel siciline yayla olarak işlenmesi istemiyle açılmıştır. Mahkemece dava kabul edilmiş, hükmü davalılar temyiz etmiştir.Gerçekten 4342 sayılı Mera Kanununun 3. maddesinde yapılan tanıma göre, yaylak; çiftçilerin hayvanları ile birlikte yaz mevsimini geçirmeleri, hayvanlarını otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yerlerdir. Mera, yaylak ve kışlakların özel mülkiyete geçirilmesi, amacı dışında kullanılması, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi olanaksız olduğu gibi sınırlarının daraltılması da mümkün değildir.Çekişme konusu taşınmaz Akçatekir Beldesi, Akça Mahallesinde bulunmaktadır. Civarı Beşoluk, Elmalı Boğazı, Nanelik, Topakardıç, Boyun, İledinli Gedik, Büyük Kır ve Küçük Kır adlarıyla bilinen yaylalarla çevrilidir. Burası ülkemizin en büyük yaylalarının yer aldığı "Tekir Yaylası" olarak anılmaktadır. Ancak, dosyada yer alan harita ve keşif yerinde dinlenen yerel bilirkişi beyanlarından dava konusu taşınmazın Tekir Yaylası olarak bilinen yerin daha kuzeyinde, kadim olduğu bildirilen Şıhlı Köyü yakınlarında bulunduğu görülmektedir. Davalı taraf da savunmasında, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerin kadim Akça (eski adı Şıhlı) Köyü sınırı içersinde kaldığını, Şıhlı Köyünün kadim bir köy olduğunu, taşınmazın yayla ile bir ilişkisi olmadığını belirtmiştir.Hayatını çiftçilikle sürdüren kişilerin hayvanlarını otlatmakta olduğu yaylaya yakın bölgelerde ikamet etmek, ziraat yapmak, bağ ve bahçe yetiştirmek için tarım arazilerine ihtiyaçları olacağı ve bu amaçlarına uygun kazanmaya elverişli bazı taşınmazları mülk edinebilecekleri olgusunu gözardı etmek, mera, yaylak ve kışlak gibi bölgelerden insanları soyutlamak mümkün değildir.İddia ve savunma ile yukarıda anlatılanlara göre, davada sağlıklı bir sonuca ulaşmak için dava konusu taşınmazın kadim Şıhlı Köyü sınırları içinde kalıp kalmadığının saptanması önem kazanmaktadır. Bu nedenle, öncelikle eski adı Şıhlı olan köyün kuruluş tarihi İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünden sorulmalı, böylelikle Şıhlı Köyünün kadim köy olup olmadığı üzerinde durulmalı, yine bu köye ait idari sınır belgeleri ile sınırlar bir haritaya bağlanmışsa haritası da istenmeli, mahalli bilirkişiler yardımıyla zemine uygulanmalı, köyün kuruluşundaki idari sınırları belirlenmeli, dava konusu taşınmazın Şıhlı Köyünün ilk idari sınırları kapsamında kalıp kalmadığı saptanmalı, eğer dava konusu taşınmaz kadim Şıhlı Köyünün idari sınırları içersinde kalıyorsa seçilecek ve keşifte bulundurulacak harita mühendisi bilirkişiye daha önce sağlanacak eski tarihli memleket haritasındaki durumu incelettirilmeli, köyün ikamet edilen veya tarım alanları içinde kaldığı belirlenirse özel mülkiyete konu teşkil edeceği kabul edilmeli, bu arada taşınmazın kadastro tutanağının edinme sebebi sütununda mahalli bilirkişiler çekişmeli yerin kadim Şıhlı Köyünün tarım alanında kaldığını, davalı tarafa Şıhlı Köyünden kişilerce satılarak temlik edildiğini beyan ettiklerinden davalı tarafa satan veya onun murislerine ait nüfus kimlik bilgileri getirtilerek bu kişilerin gerçekten Şıhlı Köyü nüfusuna kayıtlı olup olmadıkları hususu üzerinde de durularak tutanak bilirkişilerinin sözleri denetlenmeli, bütün bunların sonucuna uygun bir hüküm kurulmalıdır.Mahkemece eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.Ayrıca, 4342 sayılı Mera Kanununun geçici 3.maddesinde 20.06.2007 tarihli ve 26558 sayılı resmi gazetede yayımlanan 03.06.2007 tarihli 5685 sayılı Kanunla değişiklik yapılmış “Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kalan ve 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşen imar plânları içerisinde yerleşim yeri olarak işgal edilerek mera, yaylak ve kışlak olarak kullanımı teknik açıdan mümkün olmayan yerlerin ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek Hazine adına tescilleri yapılır. Ancak, bu nitelikteki taşınmazlardan ilgili belediye veya kamu kurum ve kuruluşları adına tescil edilmiş olanların tescilleri bedel talep edilmeksizin aynen devam eder. Bunlar hakkında Hazinece dava açılmaz, açılmış davalardan vazgeçilir. Hazinece bu nitelikteki taşınmazlar hakkında ilgili belediye veya kamu kurum ve kuruluşları aleyhine açılan davalar sonucunda Hazine adına tesciline veya mera, yaylak ve kışlak olarak sınırlandırılmasına ve özel siciline yazılmasına karar verilen, kesinleşen ve henüz tapuda işlemleri yapılmamış olan taşınmazlar hakkında da aynı hüküm uygulanır.Birinci fıkrada nitelikleri belirtilen taşınmazlardan Hazine adına tescil edilmesi gerekirken gerçek ya da özel hukuk tüzel kişileri adına tescil edilmiş taşınmazlara ilişkin Hazinece açılan davalardan, taşınmazların emlak ve rayiç bedellerinin toplamının yarısı üzerinden hesaplanacak bedelin ilgililerce Hazineye ödenmesi kaydıyla vazgeçilir. Bu hüküm, henüz dava açılmamış taşınmazlar hakkında da uygulanır. Evvelce açılan davalarda Hazine adına tesciline veya mera, yaylak ve kışlak olarak sınırlandırılmasına ve özel siciline yazılmasına karar verilen ve kesinleşen kararlara konu olan bu nitelikteki taşınmazların tapuları da talep etmeleri halinde aynı esaslara göre önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına devredilir” hükmü getirilmiştir.09.03.1988 tarihli ve 1987/2-860-232 sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararında vurgulandığı üzere kural olarak herhangi bir yasa ve düzenleyici hüküm o yasanın yürürlüğe girdiği andan itibaren hukuksal sonuç meydana getireceğinden 5685 sayılı Kanunla 4342 sayılı Mera Kanununun geçici 3. maddesinde yaptığı değişikliklerin uygulanıp uygulanamayacağının inceleme ve araştırma konusu yapılması gerekir. Buna göre dava konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yaylak sayılan yerlerden olduğu saptanırsa olayda hükmü aynen yukarıya yazılan 4342 sayılı Mera Kanununun geçici madde 3, birinci ve ikinci fıkra hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı inceleme ve araştırma konusu yapılmalı, başka bir anlatımla yaylak olduğu saptanarak yasa uyarınca Hazine adına tescil edilmesi gereken taşınmaza davalının emlak ve rayiç bedeli toplamının yarısı depo ettirilerek Hazinenin bu bedel karşılığı davadan kanun gereği vazgeçmesi gerekip gerekmediği yönü üzerinde durulmalıdır. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 21.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.