Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6109 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 7468 - Esas Yıl 2010





Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 29.06.2009 gününde verilen dilekçe ile sınırın tespiti ve elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 23.02.2010 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu an-laşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: Davacı, 17 parsel sayılı taşınmazı ile davalıya ait 19 parsel sayılı taşınmaz arasındaki ortak sınırın tespitini ve kendisinin sınır tespiti yapmasına engel olan davalının elatmasının önlenmesini istemiştir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davaya konu taşınmazların sınırının tespitine ve davalının elatmasının önlenmesine karar verilmiştir. Hükmü davalı temyiz etmiştir. Dava, kişilerin var olduğuna inandığı haklarının ihlal edilmesi halinde onların yargı yerine başvurarak hakkın korunmasını istemeleridir. Yargı yoluna başvurabilmek için davacının halen mevcut bir hakkı saldırıya uğramalıdır. Kural olarak gelecekteki yararlara dayanılarak dava açılamaz. Doktrinde ve uygulamada bu olgu "hukuki yarar" şeklinde ifade edilmektedir. Davacının o davayı açmakta hukuki yararı bulunması asıldır. Diğer bir deyimle davacılık sıfatının varlığı, hukuki yarar ile yakından ilgilidir. Sübjektif hakkı ihlal edilen kişinin mahkemeden hukuki koruma istemiyle dava açmasında hukuki yararı vardır. Usul hukukunda tespit davaları müstakilen düzenlenmemiş ise de uygulama ve doktrinde dava açan kişinin korunması gereken mevcut bir hakkı varsa bu hakkın himayesi için mahkemeden tespit hükmü talep edebileceği kabul edilmektedir. Özel bir hukuki yarar ortaya konmadıkça bağımsız tespit davası dinlenemez. Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; taraflara ait taşınmazların ortak sınırının tespiti, ilgili idari kurumlarca belirlenebileceğinden tek başına bir dava konusu yapılarak yargı yerinden tespit isteminde bulunulamaz. Ancak yetkili kurumlarca belirlenen duruma göre elatmanın varlığı tespit edilirse hukuki koruma istenebilecektir. Dosyada mevcut 28.01.2010 tarihli fen bilirkişisi raporunda taşınmazların sınırları işaretlenmiş olup, davalının elatmasına ilişkin bir belirleme yapılmamıştır. Görülüyor ki; davacının ortada henüz tecavüze uğrayan bir hakkı, korunması gereken bir hukuki menfaati yoktur. Hakkın saldırıya uğraması olasılığı ise kural olarak hak sahibine erken dava açma hakkı tanımaz. Dava, ileride hakkın tecavüze uğraması halinde eda davası olarak açılabileceğinden eldeki davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddi gerekir. Açıklanan nedenlerle davanın reddi yerine olaya uygun düşmeyen biçimde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir. S o n u ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile kararın (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde yatırana geri verilmesine, 12.07.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.