MAHKEMESİ : Muş 1. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 15/11/2013NUMARASI : 2010/537-2013/461Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 04.05.2010 gününde verilen dilekçe ile köy sınırının tespiti istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 15.11.2013 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:K A R A RDavacı Ü.. Köyü Tüzel Kişiliği vekili, davacı köy ile davalı K.. Köyü arasındaki idari sınırın 1960 yılında belirlendiğini, dava konusu H.. Yaylasının ise tespit görmediğini ve iki köy arasında bırakıldığını, anılan yaylada davacı köyün kadim yararlanma hakkı olduğu halde, davalı köyün bu yararlanma hakkını engellediğini, bu sebeple köy sınırının tespiti ile H.. Yaylasının davacı köy adına tescilini talep etmiştir. Davacı vekili yargılama sırasında verdiği dilekçe ile yaylanın kullanım hakkının davacı köye tahsisini talep etmiştir. Davalı köy tüzel kişiliği ve Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.Mahkemece, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesi uyarında yaylaların özel mülkiyete tabi olamayacağından tescilinin de mümkün olamayacağı, ancak özel sicile kaydının yapılabileceği, köyün idari sınırlarının tespiti ile yaylanın kullanım hakkını tahsisinin ise idari merciler tarafından yerine getirilebileceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü davacı vekili temyiz etmişlerdir.Dava kadimlik iddiasına dayalı meraya elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkına bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera, yaylak ve kışlaklar özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanamaz, sınırları daraltılamaz (4342 sayılı Mera Kanunu m.3,4).31.05.1965 tarihli ve 4/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile “...tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı” öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.Meraya elatmanın önlenmesi davası, kadim yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle Hazine tarafından açılabilir. Aynı şekilde, bir yerin mera olduğu iddiasıyla köy veya belediye tüzel kişiliğinin ya da Hazinenin tapu iptali ve sınırlandırma istemiyle dava açmasına olanak vardır.Mera, yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanılabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmasında ileri sürdükleri kayıtların tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun araştırılması, gerektiğinde köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığından sorulması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan, yansız anlatımda bulunabilecek, yöreyi iyi bilen ve çevre köy ya da kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir. Mahkemece yapılacak keşifte; tahsise dayanılıyorsa tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince;Dosya kapsamından, dava konusu yaylanın kadastro çalışmaları sırasında tespitinin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacı vekili, dava konusu yayladan yararlanma hakkının davacı köye ait olduğunu, ancak davalı köyün bu yararlanma hakkını engellediğini belirtmiştir. Bu durumda taraf delilleri toplanarak yukarıda değinilen ilkeler gözetilerek mahallinde keşif yapılmak suretiyle meradan hangi köyün yararlanma hakkının olduğu tespit edilmeli, fen bilirkişisine keşfi izlemeye elverişli kroki düzenlettirilmeli, sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda yazılan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde temyiz harcının yatırana iadesine, 31.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.